Paylaş
Türkiye’nin gelişmesini çekemeyen, Türkiye’nin gelişmesinden korkan birisi ya da birileri, “maşaları vasıtasıyla” Türkiye’yi karıştırmaya, bölmeye, güçsüz düşürmeye çalışıyor.
Çünkü üçüncü havaalanı yolda, Boğaz’ın altından tünelle geçilebiliyor...
Maşaların kim oldukları da belli: Bazen FETÖ oluyor, bazen PKK, bazı durumlarda DAEŞ dedikleri IŞİD.
Türkiye’yi mahvetmeye çalışan güç bu maşalarla bombalar patlatabiliyor, darbeye kalkışabiliyor, her türlü melaneti gösterebiliyor.
Peki bu “birileri” kim, onu ısrarla söylemiyorlar. Niye?
Adamlar, Türkiye gibi güçlü bir ülkeye maşaları vasıtasıyla savaş açacaklar ve fakat bunların kim olduklarını liderlerimiz bizden ısrarla saklayacaklar.
Sizin de tuhafınıza gitmiyor mu?
Madem bir milli seferberlik durumu var, seferi kime karşı yapacağımızı, maşaları tutan ellerin kime ait olduğunu niye öğrenemiyoruz?
Havuz gazetesinde yazdığına göre Reina’daki terörist şok bombası kullanmış, başlık şu: “Katliamın pimi Amerikan malı”.
Bu durumda, maşaları kullanan eller Amerika’ya ait. Yoksa işin içine AB’yi de katıp bütün bir “Batı dünyasını” mı kastediyor?
Eğer Putin ile barışmamış olsaydık, şöyle bir başlık da okuyabilirdik: “Teröristin kullandığı tüfek Rus malı!”
Yoksa, pime bakarak Amerika’yı, tüfeğe bakarak Rusya’yı gördüğümüze göre bütün bir Hıristiyan âlemi mi Türkiye’nin karşısında?
Terör örgütlerini elbette her devletin gizli servisi kullanabilir. Peki küresel güç yarışındaki Türkiye’nin gizli servisinin eli armut mu topluyor?
Devletlerarası ilişkilerde, karşılıklılık esas değil midir? Men dakka dukka!
“Birilerinin” kim olduğunu bile açıklayamıyorsan, adamlar senin köprünü vs niye kıskansın?
Bütün bu söylemler gerçeği milletin gözünden saklama çabası mı?
ÖNCE DOĞRU TEŞHİS KOYUN
MEMLEKETİMİZİN siyasal İslamcılarına bakılırsa, ismini bile doğru söylemedikleri örgüt yani IŞİD, “dış güçlerin” bölgeyi karıştırmak, Müslümanları birbirine düşürmek için yarattıkları bir örgüt.
Ne zaman bir IŞİD eylemi olsa, aynı şeyi duyuyoruz.
Dün de bunlardan biri şöyle yazmıştı: “DEAŞ’ı üretip Ortadoğu’ya çakanlar!”
Demek istiyorlar ki bu örgüt, özel olarak dizayn edildi ve Ortadoğu’yu birbirine katsın diye bölgeye gönderildi.
Sorunu böyle ortaya koyunca, bu örgütün ya da benzerlerinin bölgede ya da ülkemizde gerçekleştirdiği saldırıları başkalarının üzerine yıkmak daha kolay oluyor tabii.
Kuşkusuz ki bu örgütün ve benzerlerinin ortaya çıkmasına neden olan şey, “Demokrasi getireceğiz” hesapları ya da petrol üzerinde hesaplar nedeniyle bölgeye dışarıdan yapılan müdahalelerdir.
Aynı filmi Afganistan’da da seyretmiştik.
Evet, IŞİD, Irak’a ve Suriye’ye yapılan açık müdahalelerin bir sonucudur.
Askeri ve siyasal müdahalelerin, bölgedeki yapay sınırlar, mezhep kavgaları ve zorba yönetimlerin yarattığı fay hatlarını kırmasının meyvesidir.
Ama bütün bu gerekçelerin yanı sıra şiddeti meşrulaştıran din diye sunulan çarpıtılmış yorumları görmemek ne kadar doğru?
Bölgenin iç dinamiklerinin payını yargılamamak ve bir komplocu kestirmecilikle suçu olduğu gibi “yabancı güçlere” yıkmak kolay geliyor olmalı.
Yanlışın büyüğü de burada yapılıyor.
Bakın Cübbeli Ahmet Hoca, satranç oynayanın bile dinden çıkacağını söylüyor.
Bölgedeki bazı tarikatların, dini grupların şeyhlerinin, hocalarının söylediklerinin yanında Cübbeli Ahmet, bir operet kahramanı gibi kalıyor.
Evet, bir Müslüman’ın, IŞİD’in yaptıklarını, ettiklerini gördükten sonra bu örgütün dinle alakalı olmadığını düşünmesinden, onun dinle ilişkisini reddetmesinden daha normal bir şey yok.
Müslümanlara düşen görev bu işin ardında “Batılı parmağı” arayarak kendini rahatlatmak değil, bu tür inançların din dışı olduğunda ısrar etmek, her fırsatta bunu tekrarlamak, bu tür örgütlerin din diye bellediklerinin yanlışlığını ortaya koymaktır.
Yoksa dönüp dönüp aynı yere geliriz. El Kaide biter, El Nusra çıkar; o biter IŞİD çıkar; o biter başkası çıkar!
CÜBBELİ'DEN KAÇ TANE VAR?
CÜBBELİ Ahmet diye bilinen bir tarikat hocası, “Satranç oynamaktansa ateşi tutmak daha hayırlı. Satranç oynayan kişi insanların en yalancısı. Oynayanlara ölürken kelime-i şehadet nasip olmayabilir. Satranç oynayan lanetlenmiştir. Oynayana bakan da domuz eti yiyen gibidir” dedi.
Zaman zaman böyle abuk sözler söylüyor, inanan insanların çoğu da gülüp geçiyor.
Ama şöyle bir düşünün: Bu koca ülkede, böyle abuk sabuk sözleri, dinin emri diye cemaatine anlatan kaç hoca vardır?
Cübbeli, meşhur olduğu için, İstanbul’da oturduğu için, televizyonda göründüğü için tanıyoruz.
Tanımadıklarımız neler anlatıyor? Tarikat toplantılarında neler “dinin emri” diye müritlere aktarılıyor?
Cübbeli Ahmet’in söylediklerine gülüp geçebiliriz, peki kaç hoca din adına şiddeti övüyor?
Diyanet İşleri’nin bu tür tiplerle mücadele ettiğini, cuma hutbelerinde bu sakat görüşlerin din ile bir ilgisi olmadığını bıkmaksızın tekrarladığını duydunuz mu?
Paylaş