‘Parsel parsel’ veren de vardı!

Millete kurşun sıkanı nasıl affetmiyorsak, o kurşunu finanse edeni de affetmeyeceğiz” dedi.

Fetullahçılar ile AKP iktidarının yollarını ayırmaya başladıkları günlerden önce bu çetenin, devlete yerleştirilen üyelerinin maaşlarından yapılan kesintilerin haricinde iki tür gelir kaynağı vardı:

Birincisi devletin ya da belediyelerin olanakları, ikincisi ise işadamlarının yaptıkları yardımlar.

İşadamlarının çoğu bu nedenle şimdi hapiste ya da kaçak durumunda. Ama devlet imkânlarını peşkeş çekenlerle ilgili bir gelişme göremedim.

Hatırlarsınız Bülent Arınç, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in Ankara’yı bu çeteye “parsel parsel” peşkeş çektiğini söylemişti.

Artık bu konuyu da açıklığa kavuşturmanın zamanı gelmiş olmalı.

Bu cümleyi de havuz gazetesindeki bir haberden aktarıyorum:

“Hain emellerini hayata geçirmek için devletin kritik kurumlarına sızan Fetullahçı terör örgütü mensuplarının TRT’yi adeta bir finans üssü haline getirdiği ortaya çıktı.”

Haber daha sonra fahiş faturalarla TRT’nin parasının nasıl soyulduğunu, telif ücreti diye 400 muhabire havadan para ödenip, bunlardan sonra himmet toplandığını, 500’den fazla bankamatik TRT’ci olduğunu filan anlatıyor.

Habere göre TRT, bu çeteye “dış yapım” gerekçesiyle en az 300 milyon lira aktarmış bulunuyor.

Anlıyoruz ki Fetullahçı çete, yapım şirketleri kurmuş, üç kuruşa yapılacak işleri beş-on kuruşa yaparak cepleri doldurmuş.

Paranın ne kadarı kişilerin cebine indirildi, ne kadarı “himmet” oldu, onu bilebilmemize imkân yok tabii. Ama öğrenmemiz gereken bir şey var: Bütün bunlar olup biterken TRT Genel Müdürü sıfatını taşıyan şahıs ne yapıyormuş? TRT dolandırılırken aklı neredeymiş?

Derdim Melih Gökçek ya da TRT genel müdürleri tutuklansın değil. Ama bu kişiler, kendilerine emanet edilen halkın parasını, bir çeteye kaptırmışlar ve şimdi hiçbir şey olmamış gibi o koltuklarda oturmaya devam mı edecekler?

Cumhurbaşkanı, FETÖ’ye aktarılan her kuruşun, kurşun parası olduğunu söylüyor.

Bu çeteye yardım eden işadamlarının mallarına bile el konuluyorken, belediye başkanlarını bunun dışında mı tutacağız?

ULAŞIR (MI) AHESTE GİDEN, MENZİLİ MAKSUDA!

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, Rabbinden ve milletten af dilerken yaptığı konuşmada şöyle demişti:

“Şerif Mardin’in ifade ettiği gibi daha önce dışlanmış, ötekileştirilmiş tüm kesimleri merkeze taşıma çabamızdan bu kesimin de istifade etmesini sağladım. Hatta Allah dedikleri için müsamaha gösterdik. Dedik ki ‘bir ortak yanımız var’. Ama inanın bana aynı menzile giden farklı yollardan biri olarak gördüğümüz bu yapının aslında başka niyetlerinin aracı, örtüsü olduğunu uzun süre göremedik.”

Cumhurbaşkanı ya da genel olarak AKP ile Fetullahçıların ortak yanı, bu konuşmadan anladığımıza göre “Allah” diyor olmaları.

Ben de diyorum, benim gibi başka diyenler de var, namaz kılan CHP’li, MHP’li, HDP’liler de var ama bu durum bizlerin Cumhurbaşkanı ya da AKP ile “ortak gibi” davranabilmemize yetmedi, yetmiyor.

Çünkü her ne kadar “Allah” diyen başkaları olsa da Cumhurbaşkanı ya da genel olarak AKP, onları “aynı menzile farklı yollardan gidenler” olarak görmediler, görmüyorlar.

Bu “aynı menzile farklı yollardan gidenler” kavramına elbette tasavvufi anlamlar da yükleyebiliriz.

Ancak ne AKP bir tasavvuf ocağı, ne de Fetullahçılar bir tasavvuf dergâhı!

İkisi de bu maddi dünyanın içinde yer alıyor, ikisi de dünyevi iktidar için mücadele ediyor, paralar kazanılıyor, himmetler toplanıyor, havuzlar kuruluyor vs.

Demek ki bu “aynı menzile farklı yoldan gidenler” kavramı, yaratana ulaşmayı temsil etmekten çok, bu dünya ile ilgili bir hedefi tanımlıyor olmalı.

O hedef nedir?

Demokrasi bayramını kutlamaya şunun şurasında bir gün kalmışken, son durağına gelinince inilecek tramvay bahsini açıp kimsenin sinirini bozmak istemiyorum.

Ancak, bu Fetullahçıların ne yapmak istedikleri, hedeflerinin ne olduğu gün gibi ortada.

Onun için Cumhurbaşkanı ya da genel olarak AKP’nin farklı yoldan ulaşacağı menzilin, bu çetenin ulaşmak istediği menzilden farklı olmasını ümit etmek istiyorum!