Paylaş
“Not düşüşünü biz ciddiye alıyoruz” dedi. “Orta ve uzun vadede notu arttırmak için çaba içinde olacağız” diye de ekledi.
Haliyle insanın kafası karışıyor:
Devletin tepe yöneticilerine ve onların hık deyicilerine bakarsanız bu iş FETÖ’nün kumpası da olabilir, “üst aklın” Türkiye’nin başına örmek istediği yeni bir çorap da! Üçüncü havaalanını çekememeleri de olası bir gerekçe tabii.
Ama Başbakan Yardımcısı ve kabinenin en tecrübeli iktisatçısı diyor ki “Bu işi ciddiyi alıyoruz, arttırmak için çaba göstereceğiz”!
Hangisi doğru diye düşünmeye gerek yok.
Başbakan Yardımcısı,
Türkiye ekonomisinin geleceği için ikna etmek durumunda olduğu insanların rasyonel düşündüklerini biliyor ve onların anlayacağı dille konuşuyor.
Ötekiler ise tribünlere oynuyorlar, “vatan, millet, Sakarya” nutuklarıyla ekonomideki gözle görülür çöküşü halkın fark etmemesine çalışıyorlar.
Şurası açık ki Türkiye, demokrasiden uzaklaşıp, bir tür Ortadoğu diktatörlüğüne dönüşme sürecinde dünyadaki kredisini hızla tüketti.
Bir zamanların “parlayan yıldızı” idik, şimdi caddelerdeki mağazalar bile kapanıyor!
Global Financial Center Index’in 2016 araştırmasında, İstanbul 57. sıraya indi. Bir önceki araştırmada İstanbul’un sırası 45 idi.
İstanbul son üç senedir düzenli olarak bu endekste geriye gidiyor.
Sebebi aynı raporda yazılı:
- Yolsuzluklar önlenemiyor, kanunlar herkese eşit olarak uygulanmıyor.
- Vergi kanunları basit, adil, şeffaf ve öngörülebilir değil. Vergi, hükümetlerin beğenmedikleri şirketleri cezalandırdıkları bir silah olarak kullanılıyor.
- Bilgili, iyi eğitimli ve yetenekli insan kaynağı açısından rakiplerimizin çok gerisindeyiz.
Ve hükümet, bunları düzeltmek için kılını bile kıpırdatmıyor ama iş nutuk atmaya gelince “İstanbul Dünya Finans Merkezi olacak” diye atıp, tutuyor.
Bana öyle geliyor ki asıl amaçları da İstanbul filan değil, finans merkezi kuruluyor diye prim yapan “kupon” araziler ile yandaşlara rant yaratmak!
TADINI ALDI BİR KERE
MİLLİ Güvenlik Kurulu, Olağanüstü Hal’in uzatılmasını tavsiye etti. Bir sürpriz sayılmaz, en azından benim için.
Cumhurbaşkanı bu işin tadını almıştı ve bunun sinyallerini veriyordu.
Onun başkanlık ettiği MGK’da da ortaya atılıp “Ama biz kısa sürede bitireceğiz sözünü vermiştik” diyecek babayiğit bir bakan elbette çıkamazdı.
Cumhurbaşkanı’nın bu uygulamadan kolayca vazgeçmeyeceğinin bir başka işaretini MGK toplantısından bir gün sonra, dün aldık.
Muhtarlar toplantısında “belki 12 ayın bile yetmeyeceğini” söyledi, muhtarlarla oylama yaptı ve Olağanüstü Hal’in en az bir yıla kadar uzatılacağının altını da çizmiş oldu.
Cumhurbaşkanı’nın Olağanüstü Hal’in yararlarını anlatırken kullandığı şu cümleyi de bir kenara not edin:
“Güneydoğu Anadolu’da sokağa bile belirli saatlerde çıkamıyordunuz. Şimdi öyle bir şey var mı? Yok. Grevdi, boykottur, ıvır zıvır bir şey var mı? Yok.”
“Grevdi, boykottur, ıvır zıvır” dediği konular, demokratik bir ülkede tartışılması söz konusu dahi edilemeyecek haklardır.
Bu hakları “ıvır zıvır” olarak niteleyen iktidar, diğer haklarımızı da “Olağanüstü Hal rejimi” içinde askıya alacak, esas niyet budur. Belki gelecek seçime kadar uzayacak bir Olağanüstü Hal rejimine hazır olmalısınız.
Anayasa’yı değiştirmeden bir tek adam yönetimi kurmanın en pratik yolu buydu ve 15 Temmuz’daki Fetullahçı kalkışma bu fırsatı verdi ve o da şimdi bunu kullanıyor.
Öyle görünüyor ki “demokrasi” daha bir süre bu topraklara uğramayacak.
CUMHURBAŞKANI’NA TUZAK KURMUŞ OLMALILAR
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, Lozan Barış Antlaşması’nın 93. yıldönümü nedeniyle bir mesaj yayınlamıştı. Bu mesaj, Cumhurbaşkanlığı’nın internet sitesinde duruyor, oradan aktarıyorum:
“Bugün, Cumhuriyetimizin kurucu belgesi olan Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasının 93. yıldönümüdür.
“Aziz milletimizin inanç, cesaret ve fedakârlıkla elde ettiği zafer, Lozan Antlaşması ile diplomasi ve uluslararası hukuk alanına taşınarak, tescil edilmiştir.
“Bu antlaşma yeni kurulan devletimizin tapusu niteliğindedir.
“Lozan Antlaşması’nın içeriği, bu anlamda başta milli irade ve demokrasi olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin sahip olduğu temel ilkelerin değeri bugünlerde daha iyi anlaşılmaktadır.”
“Lozan Barış Antlaşması’nın 93. yıldönümünde, Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere, antlaşmanın mimarı olan tüm devlet adamlarımızı rahmetle anıyorum.”
Dün de muhtarlara şunu söyledi:
“1920’de bize Sevr’i gösterdiler, 1923’te Lozan’a razı ettiler. Birileri bize Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı. Şöyle bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan’la verdik. Kıta sahanlığı ne olacak, havada ne olacak, karada ne olacak hâlâ bunun mücadelesini veriyoruz. İşte bunun nedeni, o anlaşmada masaya oturanlar. O masaya oturanlar bunun hakkını veremediler, veremedikleri için onun sıkıntısını şimdi biz yaşıyoruz.”
Buradan ortaya çıkıyor ki Saray’da bir ya da daha fazla Fetullahçı köstebek var.
Cumhurbaşkanı’nı bir ay arayla, aynı konuda iki ayrı fikri savunur durumuna düşürdüler.
Ve bir tuzak daha kurmuşlar ki o da 12 Adalar’ın Osmanlı döneminde, 1913 Londra Anlaşması ile İtalya’ya verildiği gerçeğinin tahrif edilmesi.
Bunu yapıyorlar çünkü istiyorlar ki Cumhurbaşkanı yalan yanlış bilgilerle konuşsun ve kamuoyu nezdinde zor duruma düşsün!
Saray’da bir kripto avı düzenlenmesinde sonsuz yarar görüyorum.
Bugün bunu yapan, yarın kim bilir neler yapar, Allah korusun.
Paylaş