Paylaş
Mayıs ayının sonunda meydana gelen bu olayda, polisler mehter marşı eşliğinde Varan’ın kopan saçlarıyla oynamışlardı.
CHP milletvekili Barış Yarkadaş, Başbakan Binali Yıldırım’a, yanıtlaması için bir soru önergesi verdi.
Sözlü ve yazılı soru önergeleri, “milli iradenin sembolü” TBMM’nin, idareyi denetleme yollarından biri.
Ve TBMM Başkanı İsmail Kahraman, soru önergesini Başbakanlığa iletmek yerine, Yarkadaş’a iade etti. Gerekçesi şu: “Bunlar özel yaşama ilişkin sorular.”
Kahraman’ın “özel yaşama ilişkin sorular” diye geri çevirdiği önergedeki sorular şunlar:
“Gençlerin saçlarını yolarak ve kökünden kopararak mı ülkeyi yöneteceksiniz? Gözaltına alınan kişilerin gözaltı gerekçesi nedir? AKP muhalifi olmak gözaltı sebebi midir?”
Soruları okuyunca Başkan İsmail Kahraman’ın “özel yaşam” anlayışının ne olduğunu gerçekten merak ettim.
Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmeler (ki bunlar bizim için üst hukuk kuralıdır) ve ceza kanunumuz, işkence ve kötü muameleyi yasaklıyor, ağır cezalık bir suç olarak kabul ediyor.
İşkence ve kötü muamele bir türlü önlenemiyor, çünkü görevleri bu suçla mücadele etmek olanlar, işkencecilerin hamiliğini yapıyorlar.
Polis yasaların kendisine verdiği görevi elbette yapacak, yetkilerini kullanacak.
Bu görev ve yetkilerinin içinde insanları gözaltına almak da var.
Ama bunu yaparken yasaların çizdiği sınırların içinde kalmak zorunda.
Yasalara uymayan bir polis gücü, meşruiyetini kaybeder, bir tür paramiliter organizasyona dönüşür.
İktidar sahipleri, işkence ve kötü muameleye göz
yumdukları sürece bu suçun ortağı olurlar. Ve bu suç insanlığa karşı işlenmiş
bir suç olur.
MOTOSİKLETLERE DİKKAT
TÜRKİYE’de son on yılda motosiklet kazalarında ölen ve yaralananların sayısının 301 bin olduğunu biliyor muydunuz?
Ben de bilmiyordum, Hürriyet Daily News’teki haberden öğrendim.
Bu yılın ilk yarısında 3 bin 500 motosiklet kazası yaşanmış.
Ve kazaların büyük çoğunluğu, motosiklet sürücülerinden değil, diğer sürücülerden kaynaklanıyor.
Siyaset yapma biçiminden hiç hazzetmesem de İçişleri Bakanı’nın bu gidiş karşısında motosikletler ile ilgili denetimlerin arttırılması ile ilgili ilk emri veren İçişleri Bakanı olduğunu da belirtmeliyim.
Kazaların çoğunluğuna diğer sürücülerin neden olmasının sebebi belli: Trafikte, motosikletlerin varlığına yeni yeni alışıyoruz ve motosikletlerin de tıpkı kullandığımız otomobiller, kamyonlar gibi yollarda hak sahibi oldukları gerçeğinin farkında değiliz.
Televizyonlarda bol keseden yayınlanan kamu spotlarının bir bölümü, trafikteki motosikletler konusunda farkındalık yaratmayı hedeflese bir ilerleme kaydetmek de mümkün olabilir.
Bir de tabii herhangi bir denetime tabi olmadan hayatlarını üç kuruş için tehlikeye atan motokuryeler olayı var.
“Bilmem kaç dakikada kapınızda” vaatleriyle gıda vs dağıtımı yapan şirketlerin, motokuryeleri zorladıkları, onların da işsiz kalmamak için güvenliklerini ikinci plana attıkları da bir gerçek.
Onun için bu denetimler, motokurye kullanan işletmeleri de kapsayacak şekilde genişletilmeli ve yasalarda işletme sahiplerinin sorumluluğu ile ilgili cezai düzenlemeler de yapılmalı.
Kentlerimizin trafik sorunu arttıkça trafikteki motosiklet sayısı da kaçınılmaz olarak artacak.
Büyük Avrupa kentlerinde trafiği rahatlatan bir durum zaten bu.
Gelecekte daha çok vatandaşımızı kaybetme riskini göze almamak için, denetimlere ve eğitimlere şimdiden başlamak gerek.
YAZ SAATİ NE KAZANDIRDI?
GEÇTİĞİMİZ kışı, karanlık sabahlara uyanarak geçirdik.
Çocuklar gece karanlığında okullarına gitmek zorunda kaldılar, insanlar işlerine gece karanlığında başladılar.
Enerji Bakanlığı, yaz saati uygulamasının kalıcı hale getirilmesini “enerji tasarrufu” gerekçesiyle açıklamıştı.
Ancak rakamlar gösteriyor ki elektrik enerjisi tüketimi, yılın ilk yarısında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 3.7 oranında artmış bulunuyor.
Ve en yüksek elektrik tüketimi de ocak ayında gerçekleşmiş.
Şeffaf bir yönetim olsaydı, Enerji Bakanlığı, uygulamanın ne getirip ne götürdüğünü halka açıkça anlatırdı.
Bu artış, sanayideki kapasite kullanımının artışından mı kaynaklandı, yoksa gece karanlığında yollara düşmemizden mi kaynaklandı, bilirdik.
Ama Türkiye’de kamu yönetiminin hesap vermesi diye bir mefhum yok.
İdare kendi kararını veriyor, uyguluyor, vatandaş bundan olumlu mu etkilendi, olumsuz mu etkilendi, gerisini düşünmüyor.
Bakanlık, yaz saatinin kalıcı hale getirilmesinin ne getirip ne götürdüğünü rakamların arkasına saklanmadan açıklıkla ortaya koymalı.
Paylaş