Paylaş
Bu ülkede yargının ne kadar bağımsız olduğunu hepimiz biliyoruz.
Deniz Yücel ile ilgili suçlama dosyasını belli ki Bakan Bey’den saklamışlar. Okusa, suçlamaların sadece yazılan haberlerle ilgili olduğunu da görürdü.
Bakan Çavuşoğlu bir de şunu söyledi: “Son zamanlarda Avrupa gizli servisleri Türkiye’de gazetecileri ajan olarak kullanmaya başladı.”
Merak ettim, Deniz Yücel’e yönelik suçlamalara şimdi bir de “casusluk” mu eklenecek?
Tabii ilginç olan Bakan’ın bildiğini, MİT’in bilmiyor olması.
“Casus gazetecilerin varlığını” biliyor olsalardı, şu anda onlar ya sınır dışı edilmişti ya da hapiste olmalıydılar.
Gazetecileri casusluk ile suçlamak, kapalı rejimlerin ayırt edici özelliklerinden biridir.
İran’dan tutun, Suudi Arabistan’a, Rusya’ya, Çin’e kadar bütün kapalı rejimlerde hoşlanılmayan yabancı gazeteciler böyle suçlanırlar.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Brüksel’deki NATO zirvesinde, Federal Almanya Başbakanı Angela Merkel’in, Deniz Yücel’in serbest bırakılması ile ilgili talebine şöyle yanıt verdiğini açıklamıştı:
“Kendilerine, ‘Sizde çok Deniz var, ben size bunların dosyalarını da verdim’ diye hatırlattım.”
Cumhurbaşkanı da
birileri tarafından yanıltılmış olmalı, çünkü Almanya’da haberleri ve yorumları nedeniyle tutuklanmış bir gazeteci yok.
Şu anda Türkiye’deki hapishanelerde olan gazetecilerin hepsi, yazdıkları haberler ve yorumlar gerekçe gösterilerek tutuklandı.
Yöneticilere bakarsanız hepsi “terörist” ama ne ellerine silah almışlar ne de bir terör örgütü ile örgütsel bağları kanıtlanabiliyor.
Kusura bakmayın ama bunun “bağımsız yargı” ile alakası yok.
Bu siyasi bir talimat ve bu talimat, hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin hem de AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarının, mahkemeler eliyle çiğnenmesine yol açıyor.
BU KADAR BEKLEMEK GEREKMEZDİ
- ÇEVRE ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, daha önce söylediği “Tüm hırsızlıklar imardan geliyor” sözlerini açtı:
“Belediye ismi vermemi kimse beklemesin. Ama herkes gidip Ankara’nın veya İstanbul’un en lüks semtlerinde, sahil kenarlarında kafelerde oturup baktığı zaman gördüğü nahoş manzaralardan rahatsız diye düşünüyorum. Oradaki dedikoduları dinlerlerse, epey rahatsız olurlar. Bu dedikoduların bir kısmı dedikodudur, iftiradır, silelim. Ama hepsi de dedikodudan ibaret değil, biz de bunu biliyoruz.”
Çevre ve Şehircilik Bakanı’na katılıyorum.
İmar planlarıyla oynayarak rant yaratmak, partisinden bağımsız olarak ama kişilerin karakterlerine bağlı olarak Türkiye’de yaygın bir uygulama.
Evet, öbür söylediği de doğru: Bunların bir bölümü dedikodudan ibaret olabilir ama gerçek payı bulunduğunu da hepimiz biliyoruz.
Bin metrekare kapalı alan yapılabilecek bir arsanın imarıyla oynayıp, 3 bin metrekare yapılmasının yolunu açanlar, sonunda imza attıkları kalemi tutan parmaklarını yalarlar, bu gerçek.
Tabii ilginç olan şey 15 yıldır ülkeyi yöneten, 23 yıldır da İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerinin yönetimini elinde tutan partinin bir bakanının bunu söylüyor olması.
Ki kendisi de uzun yıllar belediye başkanlığı yaptı, Kayseri Büyükşehir Belediyesi’ni yönetti.
Bu yakındığı tabloyu düzeltmek için neden bu kadar beklediler, onu da açıklarsa hepimiz öğreniriz.
KANUNA UYMAZLARSA KANUN ONLARA UYAR
BAŞBAKAN Binali Yıldırım, zeytin ağaçlarının kesilerek sanayi tesisleri yapılabilmesinin önünü açan kanun tasarısı ile ilgili şöyle konuştu:
“Zeytinliklere yapılmış sanayi tesislerinin hukuki hale getirilmesi icap ediyor.”
Ne güzel değil mi?
Yasalara aykırı olarak zeytinliklere sanayi tesisi kur, taşocağı yapacağım diyerek zeytinleri kes ve sonra bu yaptığını yasal hale getirmek için hükümet de sana kanun çıkartsın!
Hatırlarsınız, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasa dışına çıkan tutumunu anayasal hale getirmek için, Anayasa değişikliği referandumunun yolunu açmıştı.
Cumhurbaşkanı Anayasa’ya uymayınca, Anayasa’yı ona uydurdular, oldu bitti.
Türkiye’de bu işler böyle yürüyor zaten.
Bir kanun çıkıverecek ve yıllardır yasadışı iş yapmanın ödülünü, yaptığın iş yasal hale getirilerek alacaksın.
Paylaş