Paylaş
Uzun bir bekleyişin hasretiyle gri günler bitecek.
Belki de yine geri geleceksin...
Ve ben şehri alıp gideceğim...
*
Ne getirmeyeceğini bilmediğimiz vakitlerin eşiklerinde...
Trajik serüvenlerin batık gemilerinde yolculuğa çıkıyoruz...
Şimdi birçoğumuz yaşama sevincini kaybetmiş bile.
Çadırdağı’nda bayramı selamlayan bir mülteci yalnızlığında hissediyoruz...
Ve hoşça kal diyoruz hayalet şehirlerin kelebeklerine...
*
Yurdunu kaybederek yaşayan ne kadar adam varsa...
Harabe kentlerine dönüşünce yitik sevdalar...
Kalabalık, bakımsız Kahire sokaklarında buluyoruz yaşlı, ak sakallı ihtiyar adamı...
Bütün savaşlarını kaybeden mağlup bir asker gibi eğiliyoruz ellerine...
Yıkık dökük kasabaların alacakaranlığına benziyoruz sanki...
Ve “İslam coğrafyası hiç utanıyor mu” diye meraklanıyoruz işte...
*
İçindekileri bir hayal kırıklığına uğratmışsa şehirlerin hayatları...
Meşhur ya da meçhul biri olmanın arasına sıkışmışız.
Yüzleşmiyoruz...
Kaçıyoruz gerçeklerden.
Ve haklı çıkabilmek uğruna kurşun gibi bir kalemle karalayarak, suçlayarak gidiyoruz ya...
Sıyrılmış oluyoruz güya...
İki farklı yolcusuymuşuz bu dünyanın ırmaklarında...
*
Kızıl bir akşamın kör saatleridir...
Utanıp sıkılmadan, korkmadan sevdiklerimizin gözlerine bakarak anlatabiliyor muyuz günahlarımızı...
Anlatabilseydik eğer...
Kahraman gibi bizi karşılayan, yüzümüze bakan o gözlerde artık bir kahraman olmayacağımızı da biliyor muyduk?
Anlatmayı başarabilen kaç kişiyiz?
Bir sır gibi kendimize saklarken günahları...
Anlatabildiğimiz kadarız, masum ve dürüst...
Ve biz bu kadarız işte...
*
Aynalara küsüp gittik...
Bir duvarın dibine oturmuş sayıklarcasına.
Kirletiyoruz, kirletiliyoruz, kirleniyoruz...
İyilik gördüklerimize günah kuyuları kazıyoruz...
Yaralıyoruz hâlâ...
İflah olmuyoruz hiç.
*
Şehrin ortasına bir sessizlik çökerken...
Ve bir başa ben kalmışım sanki...
Sokak aralarındaki eski taş binaların köhne duvarlarına düşen gölgelerine saklanmış çiçekler gibi soluyoruz.
Bir bayramı daha ayrılıkla uğurluyoruz işte...
*
Diyorlar ki:
Sizinle kırık bir tekneyle okyanuslara kim açılıyorsa, boğulmayı göze alabilen o demektir.
Yola çıkacaklarımız...
Birlikte yaşayacaklarımızın resimlerindeki hayali insan tarifi bu...
Hayalimizde bize benzeyen insan yok işte...
İhtimallerin kıyısında başını dik tutan bir adam yok...
Ve fener kulesinde bekleyerek...
Hayali denizlerin sularında büyük bir yalana dönüşür bir asırlık hayal...
*
Yoldaşsız yola çıkanları da anlayabiliyoruz.
Yağmurlarda ıslanıyor gibi ölüm bekliyoruz...
Mavi bir kuş gibi geçip gidiyor usulca...
Kırılan, bırakılan bir hayatın ortasındayız.
Kaç kişi anlayacak, kaç kişi bilecek neye ağladığımızı...
Ve yalnızlığımıza saklı hikâyeleri...
*
“Gidenlere değil, gelenlere bak sen” diyor Kahire’deki beyaz yüzlü bir adam...
Anlayabilirsek, vakit var daha...
Yola götürülene, yolda bırakılana yalanlar söyleyerek yaşanmıyor...
Ve gelenler gidecek, gidenler de gelecek...
“Ölüme yalnız gidilir” diyor usta...
*
Ve o yalnız günler gelip çatmadan bir dost elini tutup da yaşayacağımız saatlerin kıymetini bilelim...
Hayırlı bayramlar...
Paylaş