Paylaş
Oysa, yaşanan günler çiçek gibi olmalıydı.
Yalansız, dolaysız, ihanetsiz, iftirasız, acısız günler yaşanmalıydı.
Ve içinde merhameti, adaleti olmayan aşklardan uzak durulmalıydı.
*
Bir kavgaya dönüşmüşse aşklar.
Ağaçlar, denizler ve bulut kuşları kalır kanlı avuçlarda...
Gümüş pırıltılarıyla akıp giden sulara bırakılır adressiz mektuplar.
“Bu havada gidilmez” şarkısı çalar radyolarda...
*
Üşüyorsak sobaların yanında dahi.
Kentin duvarlarına asılıp da yırtılan resimlere bakılıyorsa...
Ve yitirmenin korkusundan kapanmıyorsa gözler.
“Olmasaydı sonumuz böyle” şarkısı çalar uzaklarda bir yerde...
*
Yalancı kuşların ağaç dallarında uyuduklarına şahit olunuyorsa.
Bir sığınak gibi yorganların altında bırakılmışsa yaşanmışlıklar...
Ve kimlerin yanında geceler sabahlara uğurlanıyorsa.
“Bana yalan söylediler” şarkısı çalar vapurlarda...
*
Dağların tepelerinde hasretin resmi karlara çizilir.
İhanet gelip geçmiyor bir yüreğin sessiz kıyılarından...
Şubat soğuğunda kar bile yok ara sokaklarda.
“Hiç ışık yok” şarkısı çalar bir kahvehanede...
*
Martılar alay edercesine çığlık atıyor karanlığı kırk parçaya bölercesine.
Ve bir akşamın kızıl ışıklarında bir elbiseyi yırtarcasına...
Kahır yüklü bir sevdayı taşıyamıyorsa yorgun ayaklar.
“Öyle bir yerdeyim ki” şarkısı çalar bir trende...
*
Bir cami avlusundaki musalla taşında tahta bir tabutun içinde.
Alıp götürmüş yanında büyük bir kavgayı, ihaneti, sevdayı...
Beyaz bir sabaha uyanınca yanında demli bir çayla.
“Sen gel diyorsun” şarkısı çalar bir tepenin başında...
*
Kesilen bir ağaç, uçan bir kuş, kırılan cam gibidir hayat geri gelmiyor.
Yalan bir kasırga gibi alıp götürüyor yürekte ne varsa...
Aşklar da akarsular gibi bir daha geri akmıyor.
“Çalgılar susar heves kalmaz şatârâbân ölür” şarkısı çalar bir parkta...
*
Bazı günler mızrak gibi deliyor insanın bağrını yarası geçmiyor.
Bir dağın tepesinde iki soğuk mezarın gülleri hiç solmuyor...
Sınır boylarında binlerce mültecinin ölümü üşütüyor ölümü.
“Ben yoruldum hayat” şarkısı çalar bir şubat soğuğunda...
*
Sevgililer Günü’ydü güya...
Oysa denizlerde, sokak aralarında, sınır boylarında binlerce çocuk bir çiçek gibi kopartıldı, vuruldu, boğuldu...
Olmayan sevginin, aşkın günü mü olurdu...
Oluyormuş meğerse...
Paylaş