Paylaş
New York’tan karayoluyla başkent Washington’a gidiyordum...
Polis barikat kurmuş ve yolu trafiğe kapatmıştı...
Özel bir aracı durdurmuş ve sürücüsü elleri arkadan kelepçelenmiş yüzüstü yerde yatıyordu...
Birinci polis silahını yerde yatan aracın sürücüsüne doğrultmuştu...
İkinci polis ise aracın sürücüsüne yaklaşıp, eğilip elleriyle üzerini aramıştı...
Dokunmadığı yer kalmamıştı adeta...
Polisler sürücüyü ayağa kaldırıp aracın içindeki evraka baktıktan sonra gitmesine izin vermişti...
Aracın sürücüsü ise etekli beyaz bir kadındı...
*
Gördüklerimin karşısında ABD’nin söylendiği gibi bir polis devleti olduğunu anlamıştım...
Daha sonraki yıllarda ABD’nin çeşitli kentlerine defalarca gittiğimde benzeri olaylara şahit olmuştum...
O günden bugüne ne zaman ABD’de toplumsal bir öfkenin sokaklara taşan eylemlerine dair haberlerin görüntülerini izlesem aklıma hep o sahne geliyor...
*
Ve günlerden beri ABD’nin farklı şehirlerindeki protestoları izliyoruz...
Karşılıklı şiddeti...
Yağmalamaları...
Minneapolis kentinde siyahi George Floyd’un polis tarafından tutuklandığı sırada öldürülmesinin ardından çıkan protestolar tüm ülkeye yayılınca olağanüstü hal ilan edildi...
Dünyanın her yerindeki büyük kalabalıklar Floyd’un son sözleri olan “Nefes alamıyorum” ifadesine yer vererek sosyal medya hesaplarında paylaştı...
Artan gerginliğin ardından ABD’nin başkenti Washington’da 2 gün sokağa çıkma yasağı kararı alınmasına rağmen birçok şehirde sivil itaatsizlik sürüyor ve hatta bazı gösterilere polisler de katılıyor...
Başkan Trump ise orduyu göreve çağırdı...
*
Dünya kamuoyu ise aktivist Tamika Mallory adlı siyahi kadının yaptığı konuşmaya odaklandı.
Mallory, ABD yönetimine isyan ederek diyordu ki:
Yeter artık... Amerikan yönetimi, kurumları ve gücü elinde tutan herkesin halkımıza acı çektiren ruh hastalığından biz sorumlu değiliz.
Yağmacılığı, şiddeti sizden öğrendik. İnsanlarımızı öldüren tüm polisleri tutuklayın...
*
Evet, isyan ettiği sözleri doğruydu...
Keşke Irak, Afganistan, Suriye ve İslam coğrafyasındaki ülkelere ABD’nin saldırdığı zamanlarda, binlerce kadın, çocuk ve yaşlı insanları öldürüldüğünde de isyan etseydiler...
Ve ‘Arap Baharı’ adı altında İslam coğrafyasını yangın yerine çevirdiklerinde de...
Zulme sessiz kalanların zulümle tanıştıkları günler yaşanıyor şimdi...
İlahi adalet budur işte...
*
İşyerlerinin yağmalanmasına, yayın kuruluşlarına saldırılmasına ve şiddet içerikli eylemlere karşıyım...
Kan kanla temizlenmiyor çünkü...
Demokrasi, barış ve hürriyetin dünyanın her yerindeki insanların birinci önceliği olduğunu savunuyor ve her savaşı ve şiddeti kınıyorum...
*
Dünyaya nefes aldırmayan ABD şimdi kendi halkına nefes aldırmıyor...
Ve kendi siyahi yüzüyle tanışıyor...
Beyaz yüzündekiler keyif çatarken şimdi kendi derdiyle uğraşıyor...
Trump, daha önce Suriye’de ABD destekli PKK/YPG ile işbirliği yapan Antifa’yı terör örgütü ilan etti.
Silahlandırdığı ve beslediği PKK/YPG uzantılarıyla artık kendisi ülkesinde savaşıyor...
Kendi gerçekleriyle yüzleşiyor...
İhanet eden ihanetin çirkin yüzüyle tanışıyor...
*
“En parlak uygarlığın barbarlığa yakınlığı, en parlak demirin pasa yakınlığı kadardır” diyen bir dostumuz gelinen noktayı şöyle özetliyor:
Yağmacıları yağmalayan yağmacılar...
İşte şimdi dünyayı yönetenlerin artık düşünme zamanıdır...
Ve herkese nefes aldırmalıdırlar...
Yoksa dünya yangın yerine dönebilir...
Çünkü zulüm, savaş, baskı, işkence, şiddet, açlık, yoksulluk, işsizlik ile boğuşan büyük bir kalabalık haykırıyor:
Nefes almak istiyoruz!
Paylaş