Paylaş
Parksız, bahçesiz, tarihsiz ve kültürsüz bırakılan şehirler aşırı nüfus artışıyla toplu konutların adresi haline geliyor...
Ülkemizde sayısını bilemediğimiz kadar mimarlık, mühendislik fakültesi olmasına rağmen hâlâ ev yapmayı bilmiyoruz...
Yüzyıllar önce Harput’ta yapılan evlerin mimarisine ve estetiğine rağmen modern çağın zirvesinde yapılan inşaatlara bakıyoruz ve bu hale nasıl geldiğimizin nedenlerini bir türlü bulamıyoruz...
*
Yüzyıllar sonra Harput gibi tarihi bir yeri ölü şehrine çevirmişiz...
Sanki bin yıllık bir mezarlık...
Harput’a gittiğimizde öğreniyoruz ki artık mezarlıklara kapanmış...
Deprem sonrası dağa taşa yapılan toplu konutlar ise Elazığ şehrinin silüetini bozmuş ama yapacak başka bir şey de yok...
Çünkü yıllar boyunca şehrin estetik kaygısından uzak bir yapılaşmanın ve ihmalinin faturasını bugün yaşayanlar ödüyor...
Deprem sonrası konut ihtiyacının karşılanması için devlet hızlı bir şekilde hareket ediyor ve zorunlu olarak da toplu konutları yapıyor...
*
Estetikten uzak inşa edilen yeni ve dokusu değişen şehirlerde yaşanmıyor...
1950 yılından itibaren ulaşım yatırımlarıyla içgöçün arttığına dikkat çeken uzmanlar ise bununla birlikte büyük şehirlerde gecekondulaşmanın arttığını ifade ediyor...
Kentsel dönüşüm projeleriyle betonlaşmanın ve dikey yapılaşmanın zorunlu olarak gerçekleştiğini belirten uzmanlar, estetik kaygısının da gittikçe kaybolduğunu söylüyor...
Sanayileşmeyle birlikte kaçak, düzensiz yapılaşmanın arttığını da vurgulayan uzmanlar dünyanın birçok yerinde aynı sürecin yaşandığına dikkat çekiyor...
*
Türkiye’nin her yerinde yıllardan beri yapılan okul binalarına bakıyoruz, bir de üç yüzyıl önce yapılanlara...
Örnek mi?
1897 yılında Fransız mimar Alexandre Vallaury’e yaptırılan Düyun-u Umumiye İdaresi binası...
Kurtuluş Savaşı’nın sona ermesiyle eğitime tahsis edilen İstanbul Erkek Lisesi...
120 yıl sonra yapılan okul binalarına bakıyoruz, sanki çağın gerisinde, yüz yıl gerisinde kalmış gibiyiz...
Yaşadığımız çağın yüz yıl gerisinde neden kaldığımızı ise bilmiyoruz...
*
Dünyanın en güzel kentlerine gidip gezen siyasi, belediye ve bürokrasinin şehirlerine döndüklerinde hâlâ gri kentler kurmasını da bir türlü anlayamıyoruz...
Mimarlar, mühendisler ve üniversitelerin şehirlerin yapılaşmasına katkısı eğer böyle ise söyleyecek söz bulamıyoruz...
İçinde yaşanabilecek şehirler kurabilmek için öncelikle imar rantından uzak durabilecek Kent konseylerinin daha çok yetki sahibi olması gerektiğine inanıyoruz...
Bursa gibi tarihi bir şehrin ortasına dikilen toplu konutların ne kadar görüntü kirliliği oluşturduğuna hepimiz şahidiz...
Düzeleceğine dair umudumuzu hâlâ koruyoruz...
Bu yüzden yaşanabilir örnek bir yapılaşmanın gerçekleştirilmesi gerekiyor ve özellikle kentsel dönüşüm projelerinin de bir fırsat olduğuna inanıyoruz...
Paylaş