Paylaş
Bir yıl geçip gitti herkesin ömründen...
Dünü hatırlayan yok, hatırlamak isteyen de...
Gündelik yaşıyor.
Düşünüyor.
Karar veriyor.
Methiyeler diziyor.
Ve küfürler ediliyor...
Ve böyle davranarak mutlu olduğunu zanneden milyarlarca insan arasında aklımızı korumaya çalışarak yaşıyoruz.
Düne dair yaşadıkları ne varsa hepsi çöplüğe dönüştürülen akıl kutularından rutin olarak siliniyor sanki...
Aynalara bakıp kendisiyle yüzleşmekten de kaçıyorlar.
Ve yaşadıklarının muhasebesini yapmaktan da...
Sosyal medyaya dahil olarak önemli bir ayrıcalık elde ettiğini düşünenler, klavyenin harflerini adeta kazma kürek gibi kullanarak günah kuyuları kazıyor.
Başkalarına ait günahları kör kuyulardan çıkartacak kadar sapıtmış olanlar kendi günahlarına sıra gelince hepsini gecenin karanlıklarında kuytu yerlere gömerek yaşıyor...
Bu yüzden bu devrin adını bilen yok.
“Bilgi çağı” geliyor diye büyük sevinçlerle karşılamıştık...
Lakin, bizi bilgilendireceklerin kim olacağını unutmuştuk...
Dünyadaki iyi insanlarla tüm cahillerin, kötülerin buluştuğu yeryüzündeki cehennemin adı; sosyal medya.
Milyarlarca deli, çılgın, akıl fukarası, taraftar ve savaşçının kirli bilgisiyle karşı karşıya kalacağımızı hiç düşünmemiştik.
Kan rengine boyanmış bir okyanus misali.
Ve sisler bulvarı gibi...
Kim iyi, kim kötü.
Kim terörist, kim sapık.
Kim düşman, kim dost.
Kim hain, kim sadık.
Kim aşık, kim deli.
Kim casus, kim gazeteci.
Kim yazar, kim okuyucu.
Kim öğrenci, kim öğretmen.
Kim kadın, kim erkek belli değil...
Fitne salgın bir virüs gibi dünyayı kaplamış bir kere...
“Okları kırıp dağlara çekilme vakti” geldi mi yoksa...
Sosyal medya denildiğinde ise akla hemen şunlar geliyor;
Google, Yahoo, Facebook, Skype, Hotmail, Twitter, YouTube, Instagram ve bloglar...
Ve hepsinin merkezi de Amerika’da!
Pazartesi günkü yazımızda devam edeceğiz.
Paylaş