Paylaş
Baba, yıllar sonra kendisinden yardım istemeye gelen İtalyan dostuna diyor ki:
- ABD’deki cennetini buldun...
* * *
Evet, içinde yaşadığımız karantina günlerinde görüyoruz ki dünyada cennet diye bir yer yok...
Ve bir zamanlar herkesin özgürlük, zenginlik rüyası için gittiği Amerika’da artık durum çok farklı...
1900’lü yıllarda 70 milyona yakın nüfusa sahip ülke, şimdi 340 milyona dayanmış durumda...
Her şey yapıldı, uzaya bile gidildi ama insan unutuldu...
ABD’de en pahalı sektörler sağlık ve hukuk...
* * *
Kapitalizmin modern köleleri haline getirilen büyük kalabalıklar bugünlerde sağlığının derdine düşmüş...
Koronavirüs yüzünden şaşkına dönen ABD’de bir günde 1335 kişi ölüyor...
Yine de aşı için tüm umutlar Çin, ABD ve Rusya’da...
Sermayenin var ettiği düzensizliği, eşitsizliği bilim adamları düzeltecek, başka çaresi yok gibi...
* * *
Yıllar önce Benjamin Franklin’in hatıralarında okumuştum...
Ve Milton Meltzer’in kendisiyle ilgili yazdığı biyografide de...
Herkes Franklin’i ABD başkanı sanıyordu ama değildi...
Ülkenin kurucuları arasında olduğu için dolarda resmi bile vardı...
* * *
Meltzer diyor ki:
Appalaş Dağları ile Mississippi Nehri arasında yaklaşık 200 bin Kızılderili yaşıyordu, bu bölge o dönem İngilizlere aitti. Topraklarını elinden almak isteyen Fransızlar ve İngilizlere karşı bir hayli direnen Kızılderililer birçok kaleyi ele geçirdi...
1763 yılında İngilizler, Kızılderililere çiçek hastalığı bulaştırılmış battaniyeleri gönderir ve onları avlamak için de köpekler kullanır...
* * *
‘Son Katliamın Öyküsü’ başlıklı bir bildiri kaleme alan Franklin, daha sonra kendisi de Kızılderililere karşı güç kullanımından yana olmuştu...
Ve Boston’da korkunç bir çiçek hastalığı patlaması yaşanır...
Ülkede ise büyük bir tartışma...
Birileri hastaların tecrit edilmesini savunurken, birileri de aşılama yönteminin uygulanması gerektiğini söyler...
* * *
O günleri Meltzer şöyle özetliyor:
*Rahip Cotton Mather tıpla da ilgileniyordu... Kölesi Onesimus’tan aşılama yönteminin Afrika’da başarıyla uygulandığını duymuştu..
*Bu yöntemin İstanbul’da etkili sonuçlar ortaya koyduğunu öğrenmişti...
*O dönem tıp bilimi ortaçağa özgü bir görünüm sergilemekteydi. Yalnızca Dr. Zabdiel Boylston bu aşı fikrini onaylamaktaydı.
*Dr. Boylston, rahibin oğluna, bir köleye ve daha sonra da her şeyi deneyebilecek kadar çaresiz diğer insanlara başarıyla aşı yaptı...
* * *
Ve uzun tartışmalar ve kavgalardan sonra aşılama yöntemiyle ülke halkı kurtuluyor...
Batı yarıküredeki ilk aşı uygulaması başlıyor...
Bu yaşananları okuduğumuzda İstanbul’da bir zamanlar tıp biliminin ne kadar ileride olduğunu da anlıyoruz...
* * *
On yıl önce İngiliz The Times yazarı Ben Macintyre, ABD ve Rusya’daki laboratuvarlarda tutulan son iki tüp çiçek virüsünün yok edilmesiyle ilgili tartışmaya yer verdiği köşesinde, İngiltere’nin Osmanlı büyükelçisinin eşi Lady Mary Wortley Montagu’nun ilginç bir aşı öyküsünü yazmıştı...
Dünyada yalnızca iki tüp örneği kalan ve yok edilip edilmemesi tartışılan çiçek virüsüne karşı ilk aşının Osmanlı’da bulunmuş olabileceğini belirtiyordu...
Peki, ne oldu?
Çarşamba günkü yazımızda...
Paylaş