Paylaş
Ah! Taş olsak, toprak olsak denecek çağ geldi.
*
İstanbul’a kar yağıyor...
Soğuk kış günlerinde birileri virüs, birileri aşı telaşıyla günlerini geçiriyor...
Ve birileri de üşümemek için odun, kömür arayışıyla...
Ya da doğalgaz, elektrik faturalarıyla...
*
Bir yerlerde hâlâ savaşlar sürüyor...
İnsanlar öldürülüyor...
Ve açlıktan, yokluktan, yoksulluktan yakasını kurtaramıyor...
Ya da işsizlikten...
İnsanın insanla savaşı hiç bitmemiş, bitmiyor ve bitmeyecek de...
Goethe bile savaşların biteceğinden umudunu kesmiş ve demiş ki:
Ya örs olacaksın ya çekiç!
*
Bitip tükenmeyen bir döngü...
Vuranlar hiç pişman olmadı...
Vurulanlar ise bitmedi...
Vurulanlardan geriye şarkılar kalıyor...
Cahit Zarifoğlu’nun deyişi düşüyor dilimize:
Az az ölüyoruz her gün... Yağmurdan, havadan söz eder gibi...
*
Yaşamak dünyanın her yerinde zorlaşıyor...
Birlikte savaşlarda ölmeyi öğrendik...
Lakin birlikte yaşamayı öğrenemedik...
Yaşamak daha ağır bir suçmuş gibi...
İsmet Özel güzel söylemiş:
Kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde!
*
Yaşadıkça suç işliyormuş gibi insan vuruluyor bir yerlerde...
Öldürülenlerin hikâyelerini izledikçe, okudukça üzerimizde bir dağ birikiyor sanki...
Kalıyor bu taşınmaz yük yüreğimizde...
Taşıyoruz...
Taşıtıyorlar...
Ve taşlatıyorlar...
*
İnsan öldüğünde musalla taşından mezara kadar omuzlarda taşınıyor tabutu...
Küçük bir çukur açıyorlar...
Beyaz bir kefene sarıp içine usulca bırakıyorlar...
Ve sonra toprakla doldurup gidiyorlar...
İnsan, insanlardan belki de ilk defa kurtuluyor...
İki yakasından yıllarca tutup çekiştirenlerden...
*
Hep ölenlerin arkasından “İyi adamdı” diyorlar.
Alıştırılmışız bu çelişkiye...
Yaşamak ne büyük belaymış gibi...
Ve bir gün kalkıp gidiyor insan...
Zamansız, ansız...
*
İnsan ölünce kurtuluyor insandan...
Yalanından, iftirasından, infazından...
Ve de ihanetinden...
Çarpmasından, çıkarmasından, toplamasından ya da bölmesinden...
*
Yaşamak belaymış gibi...
Herkes herkesin yakasından ölünce düşüyor...
İnsan hiçbir yere sığmıyor usta diyenleri hatırlıyoruz...
Bazen en kırılgan soruyu sormayıp bekliyoruz...
Yüzleşmiyoruz...
Kelimelere dökmüyoruz...
Susuyoruz.
*
Sezai Karakoç’un dediği gibi, keşke taş, toprak olacağımız çağ gelmeden bir arada yaşamayı öğrenebilsek...
Tüm savaşları, kavgaları derin mezarlara gömebilsek...
Ve kar gibi her yeri beyaza boyayabilsek...
Paylaş