Paylaş
Dün gibi hatırlayabildiğim günlerden biriydi...
‘İşkenceci’ adlı romanı üzerine röportaj yapmak için Etiler’deki evine gitmiştim...
İki saat süren röportajın ardından gazetenin yolunu tuttuğumda “Cesur bir yazar ama kentin meydanlarında kaç kişi taşlayacak şimdi” diye kendi kendime söylenmiştim...
O günden beri bilen de bilmeyen de taşa tuttu ama yine de suyun gittiği yere doğru gitmedi, ezber bozan bir yazar ve aydın kalabilmeyi başardı...
Yani, Alev Alatlı’ydı.
*
Kalemiyle ayakta durmaya çalışan Alatlı, bir yerlere yaranabilmeyi değil, bir yerleri yaralayabilmek için gerçekleri yazarak haykırmayı seçti.
Yalanların bir nehrin kirli sularında suyılanları gibi akıp gittiği ve gerçeklerin zor kabullenildiği bir asırda “hâkim gerçeği” yalanlamayı tercih ediyordu.
Çünkü “gerçekler” yaralıyordu...
Ve tahammülsüzleştiriyordu.
İçimizde sayısız yalanlarla birikmiş ve tümörleşen yaraları birilerinin deşmesi lazımdı ama...
*
Turkuvaz Yayınevi’nden iki cilt halinde yayınlanan ‘Fesüphanallah’ ve ‘Hafazanallah’ kitaplarıyla gündeme gelen Alev Alatlı, Amerika ve Batı’nın bilinmeyen yanlarını özetliyor bizlere...
İpek Özbey’in Alev Alatlı’yla yaptığı röportajı okudum.
Sosyal medya kullanıcılarına yönelik tespitleriyle sosyal medyanın ateş dağlarına su göndermişti sanki...
Son yedi yıldan beri sosyal medyanın tehlikeli kullanımıyla kazanılan kötü alışkanlıklara dair yazılar yazıyoruz ama yüzümüze “Haklısın” diyenlerin dahi sanal duvarlarda öfke kusan hakaretlerini okudukça üzülüyoruz...
Herkes sanal dünyanın içinde kendini kaybediyordu...
*
İpek Özbey’in sosyal medya kullanıcılarıyla ilgili sorusuna Alev Alatlı şöyle cevap veriyor:
- Sosyal medyayla ilgili ne düşündüğüme gelince... Beni Türk toplumuna dair ürküten ne varsa sosyal medyada da onu görüyorum: Paçozluk...
- Ciddi bir muhakeme, düşünce kaybı.
- Türk dilinin sığlaşması...
*
Sosyal medyanın “paçoz” yanlarından şikâyet ediyoruz ama sanal duvarlara “ifade hürriyeti hakkı” adı altında her şeyi yazıp çizmeye devam ediyoruz.
Bu edep yoksunlarını da uyarmayı ihmal etmeyen Alatlı:
- Edep deyince hemen yine muhafazakâr edeple sınırlandırmayalım.
- Etik, edep, insan ilişkilerinin kaçınılmaz normlarındaki kayıp...
- Sokakta karısını döven adamla bana uluorta hakaret eden adamın tavrı arasında bir fark yoktur.
*
Ve 2014 yılında ödül aldığı bir törende yaptığı konuşmasındaki sözlerine atıfta bulunuyordu...
Evet, o gün diyordu ki:
- Aslolan helalleşmek olmalıdır.
-Helalleşmek mahkemede dava kazanmaktan daha üstün olmalıdır.
- Çünkü her yasal hak helal değildir ve olamaz.
- Keza iflas eden kardeşinizin haraç mezat satışa çıkarılan evini satın almanız yasal hakkınız olabilir ama helal değildir.
*
Oysa gelip durduğumuz yerde evleri bir kenara bırakalım, kardeşini yasal olarak iflasa sürükleyen, Kabil gibi öldüren ve mezarını kazan ve gömenlerin sayılarının arttığı bir coğrafyada her gün kanlı yeni bir güne uyanmaya devam ediyoruz...
*
- Cumartesi günkü yazımızda devam edeceğiz.
Paylaş