Paylaş
“Bir simge daha veda etti” tonundaki haberi okurken, 1980’lerden beri sinema çıkışı çabuk tarafından bir şeyler atıştırmak veya hızlı geceler öncesinde mideyi sağlama almak için uğradığım mekânın kapanmasına elbette üzüldüm.
Kokoreci bana tarz olarak pek uymaz, “zümküfül” olarak nam salmış acı soslu ve patatesle gelen sosisliyi ise çok severdim.
Şampiyon 1962’de doğduğu muhite veda etse de yıllar içinde şube sistemiyle İstanbul’a, Ankara’ya ve başka illere yayıldığından, marka varlığını sürdürecek.
Yakın geçmişe kadar tabiri caizse para basan bir mekânın son yıllarda darbe üstüne darbe yemiş olan Beyoğlu’na vedasını, haberdeki “parçalı nostaljik” bir havayla karşılamak da “Ticari bir karar almış, koca şirket sayılır” diye karşılamak da mümkün...
Geçen ay, İstanbul’un restoran tarihinde “ilk vejetaryen lokanta” olarak önemli bir yere sahip olan Zencefil de 27 yıl sonra kapandığını duyurmuştu.
Yemek zevki konusunda zıt kutupları temsil eden vejetaryen bir lokanta ile meşhur bir kokoreççiyi çekilme kararına zorlayan sebepler elbette ekonomik.
Bitmeyen kaldırım çalışmalarından terör saldırılarına, eğlence hayatına sistematik müdahaleden turist kimliğinin eksen değiştirmesine uzanan pek çok zorluğu göğüslemiş olan Beyoğlu esnafı, pandeminin ardından tamamen çaresiz kaldı.
Bu “sistematik müdahalenin” bugünün veya önceki günün meselesi olmadığını, mesela azınlıklara yönelik baskılarla demografik yapının ve elbette rantın el değiştirdiğini hatırda tutmak gerekir.
6-7 Eylül olaylarından Varlık Vergisi’ne, 1964’teki sınır dışı uygulamalarından “Vatandaş Türkçe konuş” kampanyalarına kadar liste uzun ve karanlık...
Beyoğlu son olarak daha çok sığınmacıların beraberinde getirdikleri veya bizim buralarla harmanlanınca iyice ilginç hale gelen bir kültürün hükümranlığı altındaydı ancak pandemi sonrası neye dönüşür kestirmek mümkün değil.
Yapı Kredi’nin Eylül 2000’de açtığı “Bir Beyoğlu Fotoromanı” başlıklı sergi için hazırlanan kitapta 2000’in İstiklal Caddesi ve yakın civarında yok olan veya varlığını sürdüren simge binalar, dükkânlar, ibadethaneler, sinemalar vesaire sunulur okuyucuya.
Aradan geçen 20 yılda sadece o sergi kitabının sayfalarından hangi mekânlar kaybolmuş, biraz sayayım ister misiniz?
Hacı Baba Lokantası, Fitaş, Dünya, Lale, Emek, Sinepop, Alkazar Sinemaları, Vakko...
1990’larda kazandığı ivme doğru değerlendirilseydi dünyanın sayılı kültür ve eğlence merkezlerinden birine dönüşebilecek Beyoğlu’nu kurcalaya kurcalaya getirdiğimiz vaziyet ortada...
O kadar çok mekân kaçtı veya silinip gitti ki, artık “simge” diyebileceğimiz adres sayısı iki elin parmaklarını zor denk getirecek seviyeye düştü...
Hayrını görelim...
Paylaş