Tek inanan tek kahraman

KRONİK Atatürk düşmanlığından mustarip, kafasına fes kondurmuş, kerameti kendinden menkul tarihçi bozuntusunun (adı hakikaten lazım değil) “Keşke Yunan galip gelseydi” demesinin üstünden bir yıl geçmedi.

Haberin Devamı

Hastalığıyla baş başa bırakılması gereken yalnız bir “kafa” mıdır bu?

Elbette değil. Destekçisi, takipçisi dün de vardı, bugün de var.

“Dün de vardı...” derken, Nutuk’ta Gazi Mustafa Kemal’in Büyük Zafer’e gidilen günlerde yaşananları anlattığı bölümleri hatırlamakta fayda olabilir.

Sakarya Meydan Muharebesi’nin ardından kendi deyişiyle “Marmara’dan Menderes’e kadar uzanan düşman cephesine” sert, keskin ve nihai bir darbe indirmek gerektiğini düşünüyordu Gazi...

Nutuk’ta belirttiği üzere haziran ayında taarruza karar verdiğinde bunu sadece cephe kumandanı İsmet Paşa, Müdafaa-i Milliye Vekili Kâzım Paşa ve Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa ile paylaşmıştı.

Memleketin kaderini belirleyecek öneme sahip bir planı düşmandan ve onun hempalarından gizlemek, az sayıda isimle paylaşmak elbette doğruydu ancak Büyük Millet Meclisi’nden de bir süre “gizlemek” gerekmişti.

Niye?

Haberin Devamı

GÜNÜMÜZÜN ‘KARA VASIF’LARI

Çünkü Ankara’daki muhalifler “Bu kadar savaş yeter, siyasetle çözelim bu işi” diyordu.

Mesela Kara Vasıf “Ordu kıpırdayamıyor, kıpırdayamayacak” diyordu ve bu sözlerini Meclis çatısı altında alkışlayan çıkıyordu.

Ankara’da Gazi’yi taşlamak için ordunun aleyhinde atılıp tutulması, güvensizlik dalgasının yayılmasının düşmanda “Bir şey yapamazlar” hissinin sürmesini sağladığı için bir yerde işine de gelmektedir Gazi Mustafa Kemal’in.

Planladığı taarruzla düşmanı 5 ile 7 gün arasında yıkabileceğine, dağıtabileceğine Gazi’den başka kaç kişi inanıyordu bilemiyoruz.

Gazi, sıkça bahaneler üreterek cephe kumandanlarını yavaş yavaş bilgilendirmiş, hazırlıkları öyle tamamlanmıştı taarruzun.

FUTBOL MAÇI BAHANE

Mesela 28 Temmuz’da bir futbol maçını seyretmek bahanesiyle toplar Akşehir’de bazı ordu ve kolordu kumandanlarını...

Ankara’dan ayrıldığında gittiği yerin duyulmasını istemez, vardığı yerde postanede tedbir alarak gelişinin duyurulmasına engel olur...

Büyük Taarruz öncesi cepheye hareket ederken gazetelere özellikle “Çankaya’da çay ziyafeti verdi” haberi koydurtur, gizlice otomobille çıkıp gider...

Haberin Devamı

Hatta çatışmalar başladığında bile “mühim olmayan bir harekât” olarak algılanması istenir, öyle haberler uçurulur.

Çünkü zaman kıymetlidir, çünkü bir anlık duraklama, bir aksilik, bir küçük dağılma düşmanın toplanmasına yol açabilir, her şeyi berbat edebilir.

30 Ağustos’u veya Milli Mücadele’yi nasıl kazandığımızı anlamak için Nutuk’u mu okursunuz, İzzettin Çalışlar’ın “Gün Gün, Saat Saat İstiklâl Harbi’nde Batı Cephesi” gibi eşsiz anılarını mı siz karar verin...

Bugün 31 Ağustos... Çalışlar, günlüğünde 30 Ağustos’un ertesi günü kritik önemdeki Kaplangı Dağı için verilen büyük, zorlu, kanlı mücadeleyi anlatır....

300 metre içinde 1500 metre dikleşen o dağın nasıl alındığını, düşmanın Banaz’a doğru tel tel dökülerek nasıl kaçıştığını anlatır...

Haberin Devamı

30 Ağustos’u tabii sosyal medya hesaplarımızda kutlamaya devam edelim ama bir zahmet bunları da bilelim.

Eline çadır tutuşturup “Bir gece Kaplangı Dağı’nda sabahla bakalım aslan parçası” deseniz korkudan dilini yutacak türedilerin “Keşke Yunan galip gelseydi” deme cüretini bulabildiği günler...

Zaferin, Gazi’nin, gerçek kahramanlarımızın kıymetini, yaptıklarını iyi öğrenerek bilelim.

Tekrar kutlu olsun...

Yazarın Tüm Yazıları