Paylaş
Önemli ligler içinde ilk adımı atan Almanya’da futbol maçları başladı ancak maçları deli gibi özlemiş bir futbol âşığı olarak umurumda bile değil desem yerdir...
Bundesliga’da geçtiğimiz iki hafta içinde defalarca maç izlemek üzere televizyon karşısına kuruldum ancak hiçbir denememde 90 dakikayı baştan sona tamamlayamadım...
“Karnım çok aç ama iştahım kaçık” gibi tuhaf bir durum...
Oysa nasıl özledim takımların sahaya çıktıkları anda yükselen heyecan dalgasını, tribünden yükselen uğultuyu, şık bir pası, şahane bir voleyi, “rakip savunma hattını tamamen düşüren” bir ara pasını ve mesela bir Muslera “uçuşunu”...
Gerçekçi olmak gerekirse “pis burun” bir vuruşla veya tıngır mıngır gol çizgisini geçen “bedavadan golü” de özledim...
Futbolcuların en ufak bir temas bile yaşanmamışken mitralyözle taranmış gibi acılar içinde 14 tur yerde yuvarlanmalarını, akıllara ziyan hakemlik uygulamalarını, yöneticilerin ergen tarzı itişmelerini tabii ki özlemedim ama tansiyonu, heyecanı, rekabeti özledim...
Gelin görün ki bu kadar hasret bile 90 dakikayı tamamlamaya yetmedi. Bomboş tribünler, sahadaki tedirginlik ve net şekilde hissedilen isteksizlik hevesi kursakta bırakmaya yetiyor...
Oysa şu günlerde ligi bitirmiş, şampiyonu belirlemiş, Avrupa Kupası için gün sayıyor ve hatta yeni model televizyon bakıyor olacaktık...
11 Haziran’da A Milli Futbol Takımı Roma’da İtalya’nın karşısına çıkacak ve kupanın açılış maçını oynayacaktı; heyhat!
“Eğer bir değişiklik olmaz ise” yarım kalan lig, 12 Haziran’da başlayacak ama “Başlamalı mı?” sorusunun cevabı konusunda ne “muhakkak” ne de “asla” diyebiliyorum...
Kararsızlıkla sınanan, şüphelerle yanıp tutuşan, seven ama gel de diyemeyen, git de diyemeyen kafası karışık, gönlü buruşuk âşıklar gibi bekliyorum...
“Oynanmasın” deseler “Olur mu öyle şey!” diye isyan edeceğim, “Oynanacak” deseler “Peki ama nasıl olacak böyle tehlike henüz geçmemişken, taraftarsız, tatsız, tuzsuz...” diyeceğim.
Bir son dakika golü coşkusu...
Bir nadir gelişen tehlikeli atak...
Bir kadife dokunuşla top kontrolü, bir roket hızında 90’a doğru yol alan şut için içim gidiyor, içim...
Ama soruyor eş dost “Maçlar için ne diyorsun?” diye.
“Bilmiyorum, bilemiyorum” diyorum...
Kalbim gol diye ayağa fırlayacakken mantığım ofsayt bayrağını çekiveriyor...
“Hay senin korona gibi...” diye söze başlıyorum “Küme düşersin inşallah” diye çıkıyorum.
Ne yapacağımı bilemiyorum!
Paylaş