Daha fazla kurtarmasak mı acaba?

RAHMETLİ Özdemir Kaptan (Arkan), “Beyoğlu ve Kısa Geçmişi” adlı kıymetli eserinin “Kurtarıcılardan Kurtulmak Üzerine” başlıklı ilk bölümünü “Dileriz Beyoğlu kurtarıcılarından kurtulmayı başarır” dileğiyle noktalar.

Haberin Devamı

2009’da kaybettiğimiz Özdemir Kaptan’ın kitabı 1988’de, Beyoğlu “yine büyük değişimler” yaşarken yayınlanmıştı. Bedrettin Dalan’ın belediye başkanlığı döneminde “Birinci neden trafik, ikinci neden buraya yuvalanmış fuhuş yuvalarını dağıtmaktır” diyerek Tarlabaşı’na giriştiği dönemler...

O dönemde cılız çıkan “Ya-
hu tarihi binalar var, başka bir çözüm yok mu?”
çıkışlarına karşılık ilginç bir “Yık gitsin!” mutabakatı vardı.

Dönemin popüler dergilerinden Erkekçe’de “Beyoğlu yıkılmalıdır... Bu pisliği temizlemenin tek yolu Beyoğlu’nun o çirkefinin üzerinden buldozerle geçip geniş caddeler açmak, çağdaş yapılar, işyerleri ve meskenlerle çirkefin barınmasının ve saklanmasının önüne geçmektir...” diye kopup giden yazılar yayınlanmaktaydı.

O dönemin Güneş gazetesinin “Beyoğlu Dosyası”nda, Attilâ İlhan “‘Eski İstanbul yıkılıyor, mahvoluyor’ diye düşünenler var. Mahvolan Pera’dır. Pera’nın da Türklük ile alakası yoktur. Yıkılmasında hiç sakınca yoktur. Zaten buraların tamamı Ermeni mimarlar tarafından yapılmıştır” şeklinde hamasi demeçler veriyordu.

Haberin Devamı

Yine Güneş’te İlhan Berk’in “Eski Beyoğlu dediğimiz bir azınlık kompradorluğu, bir talan, haraç dükalığıdır. Bu ise hiçbir çiçeği büyütemez” dediğini okuyorduk.

Memleketin uzak geçmişinde de, yakın geçmişinde de, Osmanlı’da da Cumhuriyet’te de Beyoğlu’nu bir şekilde ders verilmesi, başının ezilmesi, intikam alınması gereken bir semt olarak görenler hiç eksik olmadı.

Canına okumayı da bir şekilde başardılar hep.

1831 ve 1870’teki büyük yangınlar, depremler, salgın hastalıklar kadar hatta daha fazla zarar verenler hep karar alıcılar oldu...

31 Mart gerici ayaklanmasından meşum 6-7 Eylül’e, büyük yıkımlarla harmanlanan sistematik yıldırmanın neticesinde demografik yapısı değişti, parça pinçik edildi, rantını sağdıkça sağdılar kaba kuvvet uygulayanlar ve hempaları...

Siyasete bu kadar alet ve kurban edilmiş bir semt daha yoktur tarihimizde...

Bir ara 1990’ların ortalarıyla 2000’lerin başlarında şahane bir kültür-sanat ve eğlence merkezi olma şansı yakalamıştı Beyoğlu, bizzat şahit olanlardanım.

Haberin Devamı

Dünyaca ünlü dergilerin “Cool İstanbul” olarak övdüğü kentin taşıyıcı kolonuyken kısıtlamalar, hayat tarzına kesilen cezalar, “yapacağız diyerek bozmalar”, berbat uygulamalar, sonu gelmeyen kazılar, terör saldırıları Beyoğlu’ndan kalan tüm neşeyi, enerjiyi de sildi, süpürdü, attı işte...

Son büyük dram Taksim Meydanı düzenlemesi ile yakın tarihte yaşandı.

Ağaçları sökülen İstiklal Caddesi ve civarı betondan ve zevksizlikten mürekkep bir ırmak olarak, betondan bir göle dönüşen Taksim Meydanı’na akmaya başladı...

Yaz günü Talimhane civarından Taksim Meydanı’na çıktığınızda başınıza güneş geçmeden Gümüşsuyu tarafına yürüyemeyeceğiniz dev bir beton zemin, gölgelenecek ağaç sayısı -haydi iyimser davranalım- iki elin parmaklarını geçmez...

Haberin Devamı

Ekrem İmamoğlu seçildikten sonra “bir proje yarışmasıyla meydanı düzelteceklerini” duyurdu.

Dün de Sabah’tan İsa Tatlıcan, Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız’ın “AK Parti’nin doğum yeri burası. Beyoğlu, Cumhurbaşkanımızın bize yüklediği bir emanet... Bizim için büyük bir şeref ve onur” dediğini aktarıyordu.

Yıldız “Taksim’den Tünel’e kadar çevrenize bakarak yürüyün. Her taraf tarih, kültür ve sanat olduğunu göreceksiniz” sözlerini herhalde ben başka yerde yürürken görüyorum kapanan kitapçıları, taşınan galerileri ve yerlerine açılan nargilecileri, “1 yıl önce açılmış tarihi tatlıcıları” diye düşündüm...

Ve ister istemez Özdemir Kaptan’ın yazının girişinde alıntıladığım cümlesini...

Haberin Devamı

Bu kadar kurtarıldığı yeter, daha fazla kurtarmayın canım abiler desek yeri midir acaba?..

Yazarın Tüm Yazıları