Paylaş
“Üniversite sınavında ilk 2 bin kişinin yarısı Suriyeli imiş, sorular önceden verilmiş. Bu işleri bilen, yetkili kurumdan emekli bir tanıdık söyledi...”
Gayet tipik türden bu “şehir efsanesine” inanmak istemediğini, ama böyle bir şeyin mümkün olup olamayacağını merak eden arkadaşımı kulaktan kulağa büyüyen başka yalanlardan/yanlışlardan örnekler vererek sakinleştirmek düştü bana...
Türkiye’de “geçici koruma” statüsünde bulunan Suriyeli sayısı son resmi rakamlara göre 3 milyon 634 bin.
İnsani açıdan doğru davranan, dünyanın sırt çevirdiği dramın kurbanlarına kucak açan ve maddi açıdan büyük bir yükün altına giren Türkiye, artık nüfusunun yüzde 5’ine denk gelen mültecilerin toplumda yarattığı rahatsızlığa çözüm üretmek zorunda olduğu bir evreye girdi.
Sessiz, fakat derinden ve güçlenerek gelen toplumsal tepkinin boyutlarını dün Ertuğrul Özkök’ün yazısında işaret ettiği yakın tarihli PIAR anketi net şekilde ortaya koyuyor.
Geçici koruma statüsündeki mülteciler (ankette Suriyeliler olarak anılıyor), ekonomiden sonra Türkiye’nin “en önemli problemi” olarak görülüyor ankete göre.
Ankete göre ‘Suriyeliler’ yüzde 18 ile ikinci en önemli problem.
Yani, işsizlikten (yüzde 15.6), adaletten (yüzde 11.8), eğitimden (yüzde 9.5) ve hatta terörden (yüzde 7.7) veya yolsuzluktan (yüzde 5.7) daha büyük bir problem olarak görülüyor.
Ekonomide, işsizlik rakamlarındaki bozulmayı Suriyelilere bağlayan kamuoyunu “sakinleştirmek” için devreye yeni uygulamaların sokulduğu bir döneme girdiğimizi görüyoruz yerel seçimler sonrasında.
Arapça tabelalara getirilen sınırlamalar, 12 Temmuz’da düğmeye basılan operasyonla İstanbul’da kayıtlı olmayan mültecilerin şehir dışına çıkarılmaya başlaması bu dönemin ilk dikkat çeken unsurları...
Ancak kökleşme eğiliminde olan ve telaffuz bile etmeden geçilmesi gereken noktalara savrulabilecek kamuoyu tepkisini yatıştırmaya yeter mi bu uygulamalar, işte ondan pek emin değilim...
Doğru olanı yapan, büyük ölçüde yalnız bırakılan ve ağır bir bedel ödeyen Türkiye bu zor, çok zor problemi nasıl çözecek?
Bu uygulamalar kamuoyunun “gazını” ne ölçüde alacak?
Kulaktan kulağa büyüyerek yayılan yalan yanlış bilgilerle de beslenerek “nefrete” evrilme eğilimi gösteren tepkinin önü nasıl kesilecek?
Bilmiyorum, dürüst olmak gerekirse bir bilenin olduğuna da pek inanmıyorum.
Hepimize kolay gelsin...
Paylaş