Paylaş
İki takım da baskı kurmaya ve rakibin baskı girişimini de bu yolla savuşturmaya çalışarak başladı oyuna ve bu alanda başarılı olan taraf Trabzonspor’du.
Galatasaray dakikalar ilerledikçe sadece rakibi karşılamak için enerji sarf eden, hücum organizasyonu düşünecek zaman ve alan bulamayan tarafa dönüştü. Trabzonspor rakibinin iştah uyandırıcı defans yapısını ‘araya atılan toplarla’ dağıtmak için fırsat kollarken ofsayt tuzağına yakalandı bir süre. Ancak aradığı golü bir duran topla (sürpriz diyen çıkmaz herhalde!) bulunca ipleri tamamen ele geçirmiş oldu. Orta saha mücadelelerinde tükenen, ileri ucuyla bağlantısı tamamen kopan Galatasaray bir türlü oyuna tutunamadı.
Trabzonspor istim üstünde bir takım. Lig arasını belki de en iyi değerlendiren kulüp olarak mücadeleci, elindeki kadrodan maksimum fayda sağlayan bir yapıya büründü. Zor gol yiyen, fiziksel olarak güçlenmiş, maçtan kopmayan Trabzonspor ile hele ‘eski günlerine dönen’ taraftarı önünde baş etmek güç bir iş.
Maçın ikinci perdesi açılırken “Bakalım Tudor satrançtan anlıyor mu?” sorusuna da cevap aranıyordu. Oyunun kaderini değiştirecek hamleyi devrede yapamadığını gördük, fatura da 2-0 geriye düşerek geldi zaten.
CEVAP ÜRETEMEDİLER
Galatasaray iki farklı geriye düştükten sonra rahatlayan ve geriye yaslanıp topuyla tüfeğiyle gelecek rakibinin boşluklarını kollamaya başlayan Trabzonspor’un üstüne yürümeye başladı. Trabzonspor defansı artan baskıyı taktik faullerle savuşturma yoluna giderken 65’inci dakikada 10 kişi kaldı, zaman zaman epeyce zorlandı, ama neticede skoru korudu.
Tudor ve öğrencileri ilk yarıda oyunu çözememenin, karşılaştıkları probleme cevap üretememenin bedelini ödedi.
Neticede bükemediği bileği öperek evine dönmüş oldu Galatasaray. Bu maçtan, bu taktik fakirliğinden bir ders çıkartabilirse kâr sayılır, yoksa manzara ortada.
Ersun Yanal’ı ve Trabzonspor’u da yaşadıkları değişim için ayrıca kutlamak gerekir.
Paylaş