Paylaş
Onları gayet iyi anlıyorum, çünkü ben de aynı hisler içindeyim. Bu boşvermişliği, bu üzerindeki formanın anlamını ve kıymetini bilmemeyi, bu futbol terimleriyle açıklanması zor oyun anlayışını, hedefsizliği ve bu hedefsizliği zerrece takmamayı ancak bir ermiş gibi davranırsanız izleyebilirsiniz çünkü.
HEDEFSİZ Mİ G.SARAY?
Futbolculara ve takımdan sorumlu idari/teknik kadroya göre öyle olabilir. Ancak inanılması güç de olsa hâlâ kendilerinden galibiyet bekleyen on milyonlarca taraftar var. Avrupa bileti için “daha konforlu” bir koltuk rezervasyonu yaptırabileceğine inananlar var. Her şeyi bir kenara bıraktım, o forma ve görkemli tarihine ayıp olmasın diye oynayabileceklerine inanan saflar (benim gibi) var. Hal böyleyken sahada ne yaptığı belli olmayan, şut yerine fantastik pas deneyen, uygun pozisyondaki arkadaşını gole taşıyacak pası atacağına çalımlar diyarında yolunu kaybeden bir takım oyuncular izliyoruz...
Oyunun ilk yarısında bir klasik olarak topa hâkim olan ancak kendine hâkim olamayan G.Saray’dan örnekler izledik. Topa yüzde 72 oranında hâkimdi ancak rakip kaleyi yanılmıyorsam sadece golde bulabildi.
İkinci yarıda da aynı “kabile düzeni” devam etti.
YA MUSLERA OLMASAYDI
Fırsatları bencillik ve beceriksizlikle harcarken oyundan ve hatta (ne yazık ki) ligden düşme noktasına gelmiş Gaziantep ekibini yeniden maça ortak etti. Muslera iyi bir kaleci ve ahlaklı bir profesyonel olmasaydı geriye düşmesi işten değildi. Sneijder’in serbest vuruştan gelen golü 3 puanı cebe koydu ama bu takım, bu manzara, bu oyun, bu vurdumduymazlık, bu sezon unutulmaz. “Bitse de gitsek” diyerek G.Saray’da görev yapanlar gider neticede; kalan hep bu dev çınar ve gerçek sevdalıları olur. Hakikaten bitsin de sezon gidin...
Paylaş