AKILLI telefonlarımız artık oturduğumuz yerden birer mağaza. Giyimden kitaba, mobilyadan kozmetiğe dünyanın istediğimiz yerinden ürün alabiliyoruz. Beğenmezsek de geri gönderebiliyoruz. Tek bir ekmeği bile evden çıkmadan getiren uygulamalar var. Bakkala, alışveriş merkezine gitmemiz gerekmiyor artık.
Alışveriş merkezleri birer eğlence ve yeme içme alanları artık müşteri için. E-ticaret bugün dünyada toplam alışverişin yüzde 40’ına ulaşmış. Türkiye’de ise henüz yüzde 4. Perakendenin önemli isimlerinden Birleşmiş Markalar Derneği Başkanı Sinan Öncel, “Perakende ciroları enflasyon kadar artarken e-ticaret ciroları yüzde 30-40 artıyor” diyor. Hopi ile grup olarak e-ticarette yüzde 20’yi bulan Boyner’in Yönetim Kurulu Başkanı Cem Boyner’e göre ise bu değişimin yüzde 50-50’de oturacağı düşüncesinde.
MERKEZDE BİREYSEL MÜŞTERİ
E-ticaretin artması ile sadece perakende mi değişiyor? Hayır. E-ticaretin hızla değiştirdiği başka bir sektör daha var. Kargo taşımacılığı yani lojistik. Yeni kurye şirketleri kuruluyor. Migros, CarrefourSa gibi büyük mağaza zincirleri e-ticaret alt yapısını bu şirketlerle işbirliği yaparak güçlendiriyor. İşte bu hızlı değişimin olumsuz yansımaları da var. Son dönemlerde şikayet sitelerinde en fazla şikayet alan şirketler Aras, Yurtiçi Kargo, MNG gibi sektörün en önemli şirketleri. “15 siparişten sadece biri geldi. Neymiş evde yokmuşuz. Gelmiyorlar bile artık. Not bile bırakmak yok.“ Bugünlerde çok sık duyuyoruz ya da başımıza geliyor bu durum. MNG sektörün büyüklerinden. Mehmet Nazif Güral’ın kurduğu, 2017’de ise Turkven-Sancak ortaklığına satıldı. MNG İcra Kurulu Başkanı ve CEO’su Salim Güneş ile bu sektördeki gelişmeleri konuştum. Güneş, Aras Kargo’nun da uzun yıllar yöneticiliğini yapmış bir isim.
Son 2 yılda e-ticaret iş hacminin yüzde 80 arttığını söylüyor Güneş. Önceki yıllarda ana iş alanları ticaret ağırlıklı iken bugün merkezinde bireysel müşteri olan adrese teslim bir yapıya dönüştüklerini ekliyor.
SANCI YAŞIYORUZ
Kargo taşımacılığı sektöründe DHL gibi dünya markalarının olmadığını ekliyor ve şunları anlatıyor:“Eskiden mesela sadece Arçelik taşırdık. E-ticaretin gelişmesi dinamikleri değiştirdi. Artık kargoculuk sektörünün de buna evrilmesi gerekiyor. Şubeli yapıdan adrese teslim var. Katlara, evlere teslim ediyoruz. Dönüşüm gerekiyor. Sektör sancı yaşıyor. Şikayetler de bundan kaynaklanıyor. Ve bu şikayetlerin yüzde 50’si doğru. Dağıtıcı arkadaş eskiden 5-6 adres dolaşırken şimdi 15-20 adrese gitmek zorunda.”Güneş bu sıkıntıların e-ticaret firmaları ile kargo şirketlerinin ortak kararları ile yeni bir yapı kurarak atlatılabileceği görüşünde.
Sektörün en önemli sorunlarından birini işçi istihdamında yaşananlar oluşturuyor. Organize perakendede bu kurallar markalar tarafından çalışma yasalarına paralel uygulansa da çalışma saatleri, hafta sonu tatili, AVM’lerin açık kalma süreleri konusuna karar şirketlerin inisiyatifinde. Bu sorunlar da işçi ve işveren arasında sürekli sıkıntılar ve krizlere yol açıyor. Sendikalar işte bu sıkıntılar ve çalışanlar arasında artan huzursuzluk nedeniyle perakende sektörünü örgütlenme çabalarının arttıracakları sektör olarak belirlemiş durumda. Bu krizlerden biri bir süre önce Fransız Yves Rocher’in satın aldığı Flormar grubunda yaşandı. Sendikalı oldukları için işten atılan işçilerin eylemi işverenle yapılan anlaşma ile bitti.
SENDİKAYA KARŞI DEĞİLİZ
H&M ise bu yılın başında perakendede aktif olmayı hedefleyen Türk İş’e bağlı Koop İş sendikası ile başladığı görüşmeleri eylül ayında imzaladı. Böylece sendika AVM mağazalarına girmiş oldu. Bu alanda yeni kriz ise birkaç gündür Türkiye’nin en önemli hazır giyim markalarından Koton’da yaşanıyor. Yaklaşık 11 bin çalışanı ile Türkiye ve yurtdışında markalaşan Koton’da geçen günlerde 25 çalışanın işine son verildi. Bunun üzerine sosyal medyada büyük bir kampanya başlatıldı. İddialara göre Koop İş Koton çalışanlarından gelen örgütlenme talepleri üzerine harekete geçti. Sendikalaşma çalışmalarına destek veren 25 işçi ise işveren tarafından işten çıkarıldı. Koton 1980’lerde iki girişimci Gülden ve Yılmaz Yılmaz’ın sıfırdan kurduğu ve bugünlere getirdiği önemli bir marka. Biraz araştırdım. Duyumlarıma göre Koton işverenleri, çalışanları sendikalaşma nedeniyle değil markalarına ve kendilerine karşı çok ciddi hakaretler ettikleri için işten çıkardıklarını söylüyorlar.
DERDİMİZ ÜCRET DEĞİL
Yakın çevrelerine sendikalaşmaya karşı olmadıklarını ve bunun anayasal bir hak olduğunu, markaya hakaret eden insanlarla ise çalışmalarının mümkün olmadığını da belirtmişler. Çalışanlar ise sosyal medyada paylaştıkları mesajlarda sorunun sendikalaşma nedeniyle ortaya çıktığı iddiasında. Perakendedeki ve Koton’daki gelişmeleri ve H&M anlaşmasını da konuşmak için Koop İş Başkanı Eyüp Alemdar’ı aradım. Alemdar, perakende sektörünün çalışma koşullarının genel olarak çok geri olduğunu söylüyor. Bir süredir perakende çalışanlarından gelen taleplerle örgütlenme çalışmalarına başladıklarını anlatan Alemdar, Koton’da da bir süre önce örgütlenmeye başladıklarını anlatıyor. Sorunun da bundan kaynaklandığı iddiasında. Ancak tüm perakende sektörü patronlarına dünya devi H&M’de yaptıkları anlaşmayı örnek gösteren Alemdar, “Patronlar korkmasın” diyor ve şöyle devam ediyor: “Sektörde çalışma koşulları çok zor. Biz patronları batırmak için gelmiyoruz. Derdimiz ücret de değil. H&M’de 45 saat çalışma ve haftada iki gün izin hakkı çalışanları mutlu etti. Şimdiden verim artıyor. Buralarda çalışanların gelecek güvencesi olsun, buradan emekli olabilecekleri güvenine sahip olsunlar. Huzurlu çalışan markanın değerini arttırır. Markaların sıkıntısını biliyoruz. Büyük bir rekabet ortamındalar. Biz sendika olarak H&M’de çalışanları verimliliği, karlılığı arttırma yolunda eğitmeyi de görev edindik.”
Alemdar sendikalar güçlenmeden Türkiye’de demokrasinin de güçlenmeyeceğini ekliyor ve “Örgütlenme çalışmalarımız sürecek” diyor.
Görünen şu: Koton son değil, perakende sektöründe örgütlenme çabaları artarak sürecek.
TURİZMDE hem geliri hem turist sayısını arttırmak isteyen Türkiye’nin son yıllarda elinde bir pırlanta var. Şanlıurfa’da 30 yıldır yapılan kazılarla ortaya çıkan Göbeklitepe... Yerleşik insanlık tarihini Mısır Piramitlerinden, Sümerlerden yani milattan önce 7 binlerden 12 bin yıl önceye götüren Göbeklitepe, 2018’den beri Unesco Dünya Mirası daimi listesinde. Dünyanın büyük ilgisini çeken Göbeklitepe, ABD’de yapılan bir listede dünyada ölmeden görülmesi gereken 2’nci mekan olmuş. Türkiye de bu önemli bölgenin farkında. Türkiye’nin tanıtımında artık başrole yerleşen Göbeklitepe için Kültür ve Turizm Bakanlığı 2019’u “Göbeklitepe Yılı” ilan etmişti.
İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) geleneksel Anadolu ziyaretlerinin rotası bu kez Şanlıurfa oldu. Başkan Erdal Bahçıvan ve sanayicilerle Şanlıurfa’daydık. İlk durağımız da Göbeklitepe... Doğuş Grubu’nun sponsorluğunda müthiş bir düzenleme yapılan alana otobüsler dolusu ziyaretçi gelmişti. Aldığımız bilgilere göre bu yıl Türkiye’nin her yöresinden 1 milyon 250 bin ile ziyaretçi rekoru kırılmış. Oteller yüzde 90 doluluğa ulaşmış. Ne yazık ki bu ziyaretçilerin ancak yüzde 1’i yurtdışından. Çünkü bölge ABD ve batılı ülkelerin kırmızı çizgisinde yer alıyor. Ancak Urfalılar bölgedeki müthiş zenginliğin dünyaya duyurulmasında, turizmin hakettiği yere gelmesinde adımlar atmaya kararlı.
ZİNCİR MARKA YOK
Bunun için kentin kamu ve özel sektör temsilcileri, Avrupa Birliği fonlarından da yararlanarak Şanlıurfa Turizm Geliştirme AŞ’yi kurmuşlar. Hatta iddialarına göre Türkiye Turizmi Geliştirme Ajansı’na da model olmuşlar. Ajansın başkanı Mehmet Uncu bölgede yapılabilecek yatırımlara ilişkin detaylı bir yatırım ortamı sunumu hazırlamış. 2023 için Turizm Master Planı çıkarılmış. Sadece Şanlıurfa değil Unesco listesinde yer alan Gaziantep, Adıyaman, Mardin ve Diyarbakır’ı da kapsayan Mezopotamya başlığı altında projeler hazırlanıyor. Müzikten mutfağa uluslararası festivallerin de olduğu planın en önemli handikabı yeterli otel olmaması. Mehmet Uncu nüfusu 2 milyon civarında olan Urfa’nın yaş ortalamasının 19 ile en genç il olduğunu söylüyor. 2390 tescilli taşınmaz kültür varlığı bulunduğunu ekliyor. Yatak kapasitesi 6380 olan kentte turizm belgeli yatak kapasitesi ise sadece 2326. 2007’de 200 bini bile bulmayan ziyaretçi sayısı bugün 1 milyon 250 bin olmuş ama Hilton Garden İnn dışında zincir marka yok kentte. Aldığım bilgilere göre bugünlerde Accor, Ramada gibi zincirler bölgeye gelmek istiyor ancak hem bölgenin siyasi sorunları hem otel yatırımı yapacak yatırımcı bulamamaları büyük engel. Uncu yatırımcıları davet ederken bölgedeki yatırım imkanlarını da şöyle sıralıyor: “Urfa cazip yatırım imkanlarına sahip 6’ıncı bölgede yer alıyor. KDV, Gümrük Vergisi istisnaları var. Kurumlar Vergisi indirimi, SGK istihdam destekleri, faiz destekleri var. 5 ve 4 yıldızlı oteller için yatırım alanları belirlenmiş durumda. Butik otel yapmak için tarihi binalar ve hanlar var. Mesela 300 odalı Millet Han yatırımcı bekliyor.”
İSO: GAZİANTEP’TEN BİR ŞEYLER ÖĞRENMEYE GELDİK
İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, İstanbul sanayisi olarak öğretmeye değil, Gaziantep’ten bir şeyler öğrenmeye geldiklerinin altını çizerek “İSO Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu araştırmasında giderek payını artıran Gaziantep ili, sanayideki aile işletmeciliğini nesiller arasındaki aktarımını çok iyi başardı. Aile işletmelerinin devamı çok önemli. Buraya, sizden bir şey öğrenmeye geldik” dedi.
Ziyaret amacımız İstanbul Sanayi Odası’nın (İTO) geleneksel Anadolu illeri ziyaretleri kapsamında iki ay önce gündeme aldığı toplantı. Ziyaret tam da harekâtın sona erdiği güne denk geliyor. Süreçte en çok turizm etkilenmiş ama iş dünyası genel olarak çok etkilenmediklerini söylüyor. Harekâtın sona ermesi ise umutların yeniden canlanmasına neden oluyor. Göbeklitepe ziyaretinden sonra Urfalı sanayicilerle bir araya geliyoruz. Şanlıurfa Sanayi ve Ticaret Odası’nda düzenlenen toplantıda kentin yatırımda geldiği nokta ve fırsatları anlatılıyor. İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Erdal Bahçıvan konuşmasına, “Söz konusu vatan ve ülke güvenliği olduğu zaman, ekonomi de dahil her şey ikinci planda kalır. Şu an oluşan moral sürecinin önümüzdeki süreçte, ekonomimize olumlu işaretlerini mutlaka göreceğiz” diye başlıyor ve şöyle devam ediyor; “Özellikle bölge ekonomisinin alacağı olumlu katkıların sadece bölge için değil, Türkiye için de umut ışığı olacağını düşünüyorum. İş seyahatimizi 3 ay önce planlamıştık, tesadüfen bu tarihe denk geldi. Asıl amacımız, mümkün olduğu kadar İstanbul sanayisinin, İstanbul sanayicisinin bütün birikimlerini ve fırsatlarını bölgenin kaynakları ile buluşturabilmek.”
Şanlıurfa bölgesinin kaynaklar yönünden çok güçlü olduğuna işaret eden Bahçıvan kaynakların doğru değerlendirilmesi gerektiğini söyleyerek şöyle devam ediyor: ”Türkiye’nin kaynak problemi yok, Türkiye’nin sorunu kaynakları doğru kullanabilme noktasındaki eksikliğimiz. Bu bölge, insanlığın tarihini değiştiren bir bölge. Buranın farklı kaynakları ülke için, sanayi, turizm, üretim, tarım anlamında çok ciddi değerler oluşturacak. Buradaki refahı, buradaki ekonomik değerleri yükselttikçe Türkiye’nin de İstanbul’un da yükünü hafifleteceğiz. Özellikle Şanlıurfa’ya yapılan yatırımlarda ivmelenmeyi hissediyoruz. İstanbul yatırımcısının, İstanbul sanayicisinin Şanlıurfa’ya karşı bir daha pozitif bir yaklaşımı var, bunu gözlemliyoruz ve bunun daha da artacağını düşünüyoruz.”
EMİN GRUP’TAN BDDK AÇIKLAMASI
EMİN Grup Yönetim Kurulu Başkanı Emin Üstün’ün basında yer alan görüşlerine düzeltme geldi. Firma tarafından yapılan açıklamada “Emin Üstün, basınla yaptığı röportajda sehven “BDDK’nın sektörü denetlediği” şeklinde ifade kullanmış ve bu ifade 18.10.2019 tarihli gazetede yer almıştır. BDDK’nın firmamız ve benzeri kuruluşlar nezdinde bugüne kadar herhangi bir şekilde denetim veya değerlendirmesi söz konusu olmamıştır” denildi.
Tören 400 milyon dolar yatırımla ülkenin en büyük yabancı yatırımcısı olan Anadolu Grubu için son derece önemli. Çünkü Tiflis Belediyesi’ne satılan 220 midibüsün teslimatı var. Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, Anadolu Grubu İcra Başkanı Hurşit Zorlu, Anadolu Grubu Otomotiv Grup Başkanı Bora Koçak, Anadolu Isuzu Genel Müdürü Tuğrul Arıkan’ın katıldığı törende 16.9 milyon dolar tutarındaki midibüslerin teslimi bir zamanlar Milan’da oynamış milli futbolcu şimdiki belediye başkanı Kakha Kaladze’ye yapılıyor.
Anadolu Isuzu Genel Müdürü Tuğrul Arıkan, Türk mühendisleri tarafından geliştirilen dünyaca ünlü modelleri Novociti Life’ın Tiflis dışında Polonya, İtalya, Yunanistan ve Fransa’da da yollarda olduğunu söylüyor. Arıkan şunları bilgileri veriyor: “Novocity Life’ın elektriklisini de önümüzdeki sene 2020’nin sonunda piyasaya süreceğiz. İhracatta 33 distribütör ile 42 ülkeye geldik. 42 ülke nerdeyse 42 farklı talep, regülasyon. Onun için de güçlü Ar-Ge merkezi kurduk. 130’u aşkın mühendis arkadaşımız çalışıyor. Otobüsleri tamamen kendi merkezimizde geliştiriyoruz. Yerlilik oranı bazılarında yüzde 70’e kadar çıkıyor. Satışlarımızın yüzde 75’i Avrupa’ya. Ancak Avrupa’da cd sıkıntılar nedeniyle hedefimiz Ortadoğu, Orta Asya’nın geri kalanı ve Güney Amerika. İç piyasada yüzde 79’luk kayıp var. Biz de ağırlığı ihracata verdik.”
Gürcistan’da sadece otobüs değil enerji ve bira üretimi ile de bulunduklarını söyleyen Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan ise yaklaşık 400 milyon dolarlık bir yatırım miktarına ulaşarak en büyük yabancı yatırımcı olduklarını söylüyor. Özilhan şunları anlatıyor: “Japonların otobüs konusunda hiçbir tecrübesi yok. Tamamen Anadolu Isuzu’nun kendi geliştirdiği bir teknoloji ve tecrübe bu üretim. Dolayısıyla hakikaten bu çok önemli. Japonlar da bunu gayet iyi destekliyor. Ayrıca biz İngiltere’ye kendi markamızla üretim yapıyoruz. Ticari vasıtanın önümüzdeki dönemde açılması konusu tamamen ekonomi ile bağlantılı. Önümüzdeki dönemde Türkiye büyümeye girerse istikrarlı bir şekilde talep artacaktır. Ama ben Türkiye’de çok fazla kamyon olduğu inancındayım.”
KOBİ’LER İÇİN FIRSAT VAR
GÜRCİSTAN Büyükelçisi Fatma Ceren Yazgan ise kapı komşusu olan bu ülkenin Türk yatırımcıları için son derece önemli bir potansiyel ifade ettiğini söylüyor. Özellikle KOBİ’ler açısından yatırım imkanlarının fazla olduğunu dile getiren Yazgan, yatırım yapmak isteyenlere şu önerilerde bulunuyor: “Yatırımı uzun vadeli düşünüyorsanız gelin. Ne iş yaparım diye değil iyi yaptığım bir işi buraya nasıl taşıyabilirim diye bakılmalı. Tekstil, turizm önemli yatırım alanları. Yatırımlarda ciddi kolaylıklar var. Biz büyükelçilik olarak her türlü imkanı vermeye hazırız.”
Türkiye'de yılan hikayesine dönen ve bir türlü tarafları memnun etmeyen iki yasa var. Hal ve Perakende Yasası... Bu iki yasada da Ticaret Bakanlığı uzun bir süredir çalışma halinde. Çalışmalar sona gelmiş durumda. Düzenlemelerin yıl sonuna kadar Meclis’e gelmesi hedefleniyor.
Geçen hafta Ticaret Bakan Yardımcısı Sezai Uçarmak ile İstanbul’da Avrupa Birliği ile ortak düzenlenen Ürün Güvenliği haftası toplantısında karşılaştık. Özellikle perakende sektörünün merakla beklediği yeni düzenlemeler hakkında bazı bilgiler aldım.
Yasalarda yapılacak düzenlemeler önemli. Çünkü sektörde rekabet koşulları değişecek, yeniden düzenlenecek. Bunlardan en önemlisi ise son yıllarda Türkiye’de enflasyonla mücadelede önemli bir işlev gören indirim ve zincir marketlerle ilgili.
Yeni düzenleme ile zincir marketlerin kendi markalarıyla sattıkları ürün oranı kısıtlanacak. Marketlere yöresel ürün satma zorunluluğu gelecek. İndirim marketlerinin açılması ise semtin nüfusu, gelir durumu, market sayısı gibi kriterlere göre belirlenecek. Böylece esnafın rekabete karşı korunması sağlanacak.
Market markalı ürün bir perakende zincirinin yalnızca kendi mağazasında satılmak üzere kendi belirlediği marka ile üretim yaptırması demek. Private Label olarak bilinen bu ürünler Türkiye’de son yıllarda hızla büyüyen bir sektör yaratmış durumda. 2018 yılında önceki yıla kıyasla market markalı ürünlerin cirosu yüzde 70 artışla yaklaşık 50 milyar liraya yükselmiş durumda.
Uçarmak, özel markalı ürünlerin bazı marketlerde yüzde 80’leri bulduğunu söylüyor. Bunun da rekabeti bozduğu, üreticinin kendi ürünlerini kendi markasıyla satma imkanını kısıtladığını anlatıyor.
Peki bu konunun doğrudan muhatabı olan özel markalı ürün üreticileri ne diyor? Private Label Derneği Yönetim Kurulu Başkanı İmer Özer’e göre bu düzenlemenin sonuçları kendileri için hiç de olumlu değil.
Boyner Grubu bu yılın başında önemli bir karar alarak bünyesindeki Beymen Mağazacılık ve AY Marka Mağazacılığı 2015’ten beri ortağı olan Katarlı Mayhoola’ya sattı. Beymen ve Network Mayhoola’ya geçerken, Boyner Mağazacılık ve Altınyıldız Tekstil Boyner Holding’de kaldı. Yönetim Kurulu Başkanı Cem Boyner ile biraraya geldik. Türkiye’nin bu önemli üretici ve perakende grubunda bundan sonra neler olacak konusunu konuştuk. Boyner, “Ortağımız geldiğinde 5 yıl sonra giderim dedi. Ahde vefa paradan daha önemli” diyor. Boyner, yeni dönemi şöyle anlatıyor:
Boyner Grubu olarak önemli bir yeniden yapılanma dönemindesiniz. Bu süreci anlatır mısınız?
- Boyner Grubu olarak ilk ortağımız CVCI’dı (Citibank), 2007’de ‘beş sene için yatırım yapacağım burada’ diyerek geldi beş sene sonunda çıkarken imkanımız vardı, sattığımız hisseyi iki katına geri aldık. Sonra 2015’te Mayhoola geldi, o da “5 senelik yatırım yapacağım” dedi. Onun için geçen seneden itibaren çıkış yolları aradık. Beymen’i halka açmak istedik fakat o sırada sermaye piyasalarının önü kapandı. 2019’da da yabancı sermaye yatırım için pek hevesli olmadı. Umutla davet ettiğin bir yatırımcıyı evinden memnuniyetle uğurlaman lazım. Mutlu yatırımcı bir sonraki yatırım için kartvizitin oluyor. Planladığımız çıkış yolları kapanınca şirket portföyünü paylaşarak herkesin mutlu olduğu sonuca geldik. Onlar kendi bildikleri alan olan lüks segmentte Beymen ve Ay Marka’yı portföylerine eklediler. Biz de çok uzun zamandır grubu yönlendirdiğimiz milyonlarca tek müşteri kainatını, Boyner, Morhipo, Hopi, Altınyıldız tarafını tercih ettik.
Beymen ve Network sizinle özdeşleşmiş markalardı. Üzüldünüz mü?
- Evet bir satış konuşuyoruz. Mutlaka para var işin içinde kabul. Ama onun kadar önemli başka bir şey daha var. O da “ahde vefa.” Tabii ki üzüldük. O markalar tırnaklarımızla yarattığımız markalardı. Beymen ve Ay Marka’da üç nesil çalışan insanlarla, markalarla çok yakın bir bağımız var. Ama bir taraftan da ortağına bir ahde vefan var. Bunların hepsinin doğru dengelendiği, kazanan ve kazandıran yolu herkes için bulduk diye düşünüyorum. Şu anda geldiğimiz noktadan herkes memnun. Anlattığım bu his sadece bana ait hisler değil, tüm ailenin, ortaklarımızın hisleri.
Satıştan sonra çalışan sayısı ne oldu?
- Şu anda 300’ün üzerinde mağazamız ve merkezlerde toplam 7 bin 500 çalışanımız var. Daha önce 10 bindi.
YILBAŞINDA Amerika’nın New York kentinde dev bir alışveriş merkezi açılıyor. 6 milyar dolar yatırımla gerçekleşen alışveriş merkezinin yılda beklediği ziyaretçi sayısı 46 milyon kişi. Manhattan’ın tam karşısındaki New Jersey’de inşaatı hızla süren bu AVM’nin şu anda ABD’de inşa edilen dünyanın en büyük tek bir alandaki eğlence ve alışveriş merkezi projelerinden biri olacağı söyleniyor. Projenin içinde üç tema park bulunuyor. Projenin adı ise American Dream (Amerikan Rüyası)... Ortakları arasında ABD’li sermayedarlar ve fonlar yer alıyor. Öğrendiğime göre ABD’de uzun yıllardır yaşayan bir Türk iş insanı da ortaklar arasında... Şimdi bu AVM bizi neden ilgilendiriyor diye soruyorsunuzdur eminim. Tüm bu projelerin içinde yeme-içme eğlence alanlarını Grisini Grubu üstlenmiş. Aldığım bilgilere göre Grisini de bu işe 400 milyon dolar yatırım yapmış. Grisini bu büyük yatırıma girerken Türkiye’den çok önemli bir ismi transfer etti. Bu isim Doğuş Grubu’nun yeme içme markası D.ream’in kurucusu ve markanın yaratılmasında büyük emeği geçen Levent Veziroğlu. Öğrendiğime göre Levent Veziroğlu, bir ay önce İcradan Sorumlu Yönetim Kurulu Başkanı olarak imzayı attı.
FİNANS SEKTÖRÜNDEN GELİYOR
Veziroğlu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi ve The American University lisans bölümü mezunu. Kariyeri Sayıştay denetçiliği ile başlıyor. Hazine Müsteşarlığı’nda IMF ile İlişkiler ve Ödemeler Dengesi Daire Başkanlığı, IMF İcra Direktörleri Kurulu Kıdemli Danışmanlığı gibi önemli görevlerle ilerliyor. 2008’de ise bürokrasiyi geride bırakarak Doğuş Holding’e geçiyor. 2012’de eğlence sektöründe faaliyet gösterecek D.ream’in kurucu ve CEO’su oluyor. Türkiye’de yeme içme alanında kurumsal bir yapı yaratmak isteyen Doğuş Grubu’nun Nusret, Kitchenette, Zuma, Gina, Kiva, Mezzaluna gibi restoranların alımında fizibilitesini yaparak imza atan Veziroğlu, bu işe bakışını “Biz bu sektörde bütünsel bir anlayış içinde, üretimden servise kadar uzanan zincirin bütün halkalarını planlamaya çalışıyoruz” diye açıklamıştı.
Veziroğlu’nun Doğuş’la ilişkisi ise geçen yıl bankalarla yeniden yapılandırma çalışmalarının ardından bitti. Grupta Aclan Acar gibi bazı isimlerin ayrılmasıyla başlayan yönetimsel değişiklikte turizm ve yeme-içme işleri şirketleri Doğuş Turizm Grubu ve D.ream birlikte yönetilmeye karar verilerek başına Eryiğit Umur CEO olarak getirilmişti. O günlerde Şahenk’in, Veziroğlu’ndan icrada değil yönetim kurulunda yer almasını istediğini yazmıştım. Ancak Veziroğlu daha sonra Doğuş’tan ayrılmıştı. Ferit Şahenk şimdi grubun bizzat başında. Veziroğlu’nun transferinden ise haberi var mı bilmiyorum. Çünkü aldığım duyumlara göre Galataport’un başına Veziroğlu’nun gelmesini istiyormuş. Ayıca Veziroğlu ile ilgili son dönemde yurtdışında ve içinde otel yatırımlarıyla dikkat çeken Galataport’un da ortağı olan Serdar Bilgili ile yeme-içmede yeni markalar yaratan Cihan Kamer’in de planları olduğu söyleniyordu. Ferit Şahenk’le bir uçak yolculuğunda planlayıp kurduğu D.ream’i 7 yılda dünya çapında bir marka haline getiren Veziroğlu’nun yönetim başarısı demek ki dünyada da gözden kaçmamış. Veziroğlu şimdi bu deneyim ve bilgi birikimini ABD’de gösterecek. Veziroğlu Türkiye’deki “hayallerini” büyük bir tesadüfle artık ABD’de gerçekleştirecek. Yani Veziroğlu için Türk D.ream’in açtığı yol American Dream’e çıkıyor!
ÖTV İNDİRİMİ BEKLEYİŞİ YENİDEN BAŞLADI
BHS