- Türkçe ezan tartışması sonucu disiplin kuruluna sevk edilen Ardahan Milletvekiliniz Öztürk Yılmaz “Ne yaparsan yap, istifa etmiyorum. Tarih seni yargılayacak” dedi, cevabınız nedir?
Kendisi disipline verildi, yorum yapmam etik olmaz.
- CHP'lileri 'ahıra çevrilen camiler, İslam düşmanlığı' tartışmalarından neden uzak tutamıyorsunuz?
CHP’nin programı, seçim bildirgeleri, söylemleri vardır. Eğer siz kendinize özgü bir düşünce ortaya koymak istiyorsanız partiden ayrılırsınız. Partinin içindeyseniz, onun ortaya koyduğu kurallara uyacaksınız. Zaten partili olmak, kendini sınırlamak demektir. Herkes farklı düşünebilir, biz yetkili kurullarımızda bu farklılıkları özgürce tartışırız. Ama kendi düşünceni kurumsal bir düşünce gibi açıklayamazsın.
- Benzeri tartışmalar partiye ne kadar zarar veriyor?
Elbette zarar veriyor. Yıllar yılı CHP’yi din karşıtı olarak tanımladılar. Oysa dine en büyük saygısı olan parti biziz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ancak biz ne kendimizin ne de herhangi bir vatandaşımızın inancını siyasete malzeme etmeyiz. Allah ile kul arasındaki manevi bağ, insanın kendi zenginliğidir. Benim bu en saf, en temiz inancı sorgulama, bu inancı siyasetin bir konusu olarak değerlendirme hakkım yoktur. Kimin inançlı, kimin inançsız olduğunu kul değil, Allah bilir. 2. Dünya Savaşı’nın zor koşullarında dahi dönemin hükümeti camilerin onarımı için yaklaşık 2,5 milyon Türk Lirası harcama yapmıştır. Yine aynı dönemde İnönü, olası bir hava saldırısında zarar görebilecekleri endişesiyle, Kutsal Emanetleri Niğde’deki bazı camilerde koruma altına aldırmıştır. Ki bu emanetler arasında Sevgili Peygamberimizin sancağı, Hz. Osman’a ait olduğuna inanılan Mushaf da bulunmaktaydı. Bir başka örnek ise 31 Mayıs 1940 tarihli TBMM Genel Kurulu’nda bulunmaktadır. Tutanakları okuduğunda Vakıflar Genel Müdürlüğü sadece İstanbul’da dahi onlarca camiyi onardığı görülecektir. Örneğin dönemin Tokat Milletvekili Nazım Bey, “İstanbul’da birçok camiler tamir ediliyor” diyerek Çinili ve Şemsipaşa Camilerinin onarımından bahseder. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
İpek ÖZBEY - Kemal KILIÇDAROĞLU
.
.
.
.
“Bizim askerimiz orada savaşırken, onlar nargile içiyor! Ucuza çalışıp, Türkleri işsiz bırakıyorlar! Nitelikli olanları Avrupa’yı eğitimsizler Türkiye’yi seçiyor! Bu kadar fakirlerse neden bu kadar çocuk yapıyorlar? Devletten para alıyor, bedava yaşıyorlar! Bizim gençlerimiz ter dökerken onlarınki üniversiteye sınavsız giriyor!” Tüm bu sorunlar 3.5 milyonu aşkın Suriyeli’nin yaşadığı Türkiye’de vatandaşın kafasını kurcalıyor ve tepki her geçen gün artıyor. TÜBİTAK ile birlikte ‘1003 entegrasyon projesi’nin startını veren Koç Üniversitesi Göç Araştırmaları Merkezi’nden Doç. Dr. Şebnem Köşer Akçapar’a göre birçoğu yaratılan yanlış bir algıdan besleniyor ve suç oranları sanıldığının aksine çok düşük: “Büyük kısmı burada yaşamaya devam edecek. Gettolaşmanın önüne geçmek lazım!”
Farklı rakamlar açıklanıyor. Türkiye’de kaç Suriyeli yaşıyor?
Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün (GİGM) rakamlarına göre, Türkiye’de 3.5 milyonun biraz üzerinde geçici koruma altında Suriyeli bulunuyor. Ancak, geçici korunmadan yararlanmayıp oturma izni ile Türkiye’de ikamet eden 2017 sonu itibariyle sayıları 65.000’i bulan Suriyeli de var. Bunlar, nispeten daha yüksek sosyo-ekonomik gruptan ve iş sahibi kişiler. Yine Türkiye’den çıkışlara baktığımızda, sayıları tam olarak bilinmemekle beraber, Türkiye’de kayıtsız yaşayanlar da mevcut.
İpek Özbey - Doç. Dr. Şebnem Köşer
Bir de vatandaşlık hakkından yararlananlar var…
Evet. Onların rakamları şu an için 60 bin civarında. Suriyeliler bu vatandaşlık süreçlerinde, kendileri başvuru yapamıyor. Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve tabii GİGM kişisel verileri inceledikten sonra, birkaç temel kriter üzerinden değerlendirme yaparak Suriyelileri ön görüşmeye çağırıyor. Bu kriterler, Türkiye’ye yasal yollardan giriş yapmış olmak, geçici koruma ya da geçerli ikamet izniyle yaşıyor olmak, üniversite ve daha yukarı bir seviyede yüksek eğitimli olmak, meslek sahibi olmak ve suç işlememiş olmak. İlk değerlendirme, İl Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Müdürlüklerince de yapıldıktan sonra, uygun görülen adaylar belirlenip eski sistemde Bakanlar Kurulunun onayına sunuluyordu. Şimdi doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na bağlı birimler değerlendirecek. Çoğu vasıflı olan ve Türk vatandaşlığı edinen Suriyeliler entegrasyon süreçlerinde daha faal rol oynayabilir.
Kaçı burada doğdu?
.
.
.
.
.
.