Paylaş
Ortaçağlarda Papalık İtalya’nın ortasında kuvvetli ve zengin bir devletti. Sadece siyasi ilişkileri ve Katolik dünyasındaki hâkimiyeti ile değil İtalya’da ve dört bir bucaktaki kilise vakıfları ve emlakı ve Hz. İsa’nın bir numaralı naibinin yani Papa’nın diğer rahipler üzerindeki mutlak hâkimiyeti Vatikan’ın kudreti ve geliriydi.
CEM SULTAN HARACI
İlginçtir bu gelirlere Fatih Sultan Mehmet’ten sonraki taht kavgasında Cem Sultan’ın sığınmasıyla Rodos Şövalyeleri’ne ve Vatikan’a Osmanlı’dan alınan haraç da eklendi. Rehin parası Papalık devletinin cari masraflarının önemli bir kısmını karşılayacak kadar yüksekti. Avrupa değişti. Protestanları Türklerin desteklemesi, Fransa krallığının Katolik de olsa eski başıbozukluğu ve Fransa’nın Türklerle arasının iyi olması, VIII. Henry’nin İngiltere’de bağımsız bir Katolik kilisesi kurması, Papalığın diplomatik kudreti yanında asıl önemlisi gelir kaynaklarını kuruttu.
GİUSEPPE GARİBALDİ
Bununla birlikte reform dalgasının Roma Papalığı da dışında değildi. İtalya’nın birleşmesi kesinlikle Papa’ya karşı bir devrim demek olmuştur. Devrimi yapan iki adamın birisi Katolik bir cumhuriyetçi olan Giuseppe Mazzini, diğeri de hepimizin bildiği Giuseppe Garibaldi’dir. Garibaldi ömrünün bir kısmını Güney Amerika’da geçirdi. Bilinmeyen bir faaliyet alanı daha var: İstanbul’a gelen tanınmayan bu gemici “İtalyan İşçi Yardımlaşma Cemiyeti”ni kurmuştur (Societa Operaia Italiana). Sonraları bu kuruluş İtalyan kulübü olarak tanınıyor ve bugünlerde Sedat Bornovalı’nın gayretiyle restore bile edildi.
KONT CAMİLLO BENSO
Bu ikilinin müttefikinin kuzeydeki Savoy Hanedanı’nın ve onların becerikli başvekili Cavour Kontu Camillo Benso olabileceğini kim düşünürdü. Camillo Benso aslında aktif bir adamdı. Avusturya yönetimindeki Toscana Krallığı’nın yani Floransa ve çevresinin başbakanı olan Kont Bettino Ricasoli gibi gibi Güney İtalya’daki Sicilya Napoli Krallığı’nın politikacılarıyla da temas halindeydi. İtalya kavganın yanında uzlaşmaların ve manevraların sayesinde de ortaya çıktı. Son safha hiç kuşkusuz ki Kırım Savaşı’nda müttefikimiz olan Piyemonte ordusu kadar Garibaldi’nin Kırmızı Gömlekliler’le savaşan halk ordusunun da marifetidir.
ROMA İTALYA’NIN
Roma hiç kuşkusuz ki Papalığın değil İtalya’nın başkenti olacaktı. Garibaldi ve Mazzini’nin cumhuriyet fikri tehir edildi. Kuzey İtalya, Kraliyet’i daha sempatik bulmuştu, güney zaten öyleydi. Papa IX. Pius Birleşik İtalya’nın savaşçılarına “Hiçbiriniz Roma’ya giremezsiniz” demişti ama şehir 1870 yılının 20 Eylül’ünde işgal edildi. 9 Ekim’de de Roma’nın Birleşik İtalya’nın başkenti olduğu ilan edildi. Papa ve bütün ruhban Birleşik İtalya’ya düşman ve küskündü. Her piskoposun kürsüsünden vaaz verdiği ve ayin yönettiği bir katedrali vardır. Roma Papası’nın bir piskopos olarak sahip olduğu kilise St. Giovanni di Laterano Bazilikası’dır. Bugün dahi papalık binalarının bir kısmı Lateran kilisesinin etrafındadır ve burası 1929 anlaşmasından beri etrafına sarı çizgi çizilen Vatikan’a dahil ada bölgelerdendir. Papa başkent Floransa’dan Roma’ya Temmuz 1871’e kadar nakledilmedi ama Papalığın küskünlük ve milli devletin ortasında sıkışma zamanları başlamıştı. İtalya bugünkü gibi değildi, hayatı her zaman sıcaklıkla yaşasa da çok Katolik’ti. O gün olduğu gibi bugün de Katolik’tir.
MUSSOLİNİ TAKTİĞİ
Mussolini ortalama İtalyan okumuşuna göre birkaç dil bilen, İtalyancayı güzel kullanan, iyi ve rahat yazan ve etkili nutuklar atan bir gazeteciydi. Sosyalistti. Kesinlikle kilisenin çok karşısında olmasa da yürekten bağlı bir üyesi değildi. Roma yürüyüşünden sonra iktidara geçtiğinde bu tavrına rağmen gerçekçi oldu. Kendisini bağlı olan İtalya’yı daha çok bağlamak istiyorsa Katolik kilisesiyle bağdaşmalıydı. Pietro Gasparri, Papa’nın kardinal sekreteriydi. Mussolini kilisenin içinde işi yürüteceği ruhaniyi bulmuştu. Sonraki Berlin Nuncio’su (yani Papalık Büyükelçisi) hemen ardından Vatikan devlet sekreteri yani dışişleri bakanı ve Papa’nın yardımcısı ve nihayet XII. Pius adıyla papa seçilen tarihi lider henüz ortada yoktu. Ama Papa’ya akıl veren onun kardeşiydi.
‘SİNE CURA’ ELÇİLER
Papalık kilisesi içinde tartışılan, aylarca gelgite konu olan Laterano Antlaşması’yla Papalık Devleti 1929’da bir daha doğdu. Eskisine göre çok küçük, İtalya’yla gümrük ve posta birliği içindeki bir devletti. San Pietro ve Papalık sarayının içinde bulunduğu bölüm 1.5 km’yi geçmez ama Roma’nın her tarafında ve İtalya’nın içinde buraya bağlı parçalar vardır. Aynı şekilde bir devletin dokunulmazlığına sahiptiler. Vatikan’a gönderilen büyükelçiler büyük devletlerin tecrübe görmüş, “sine cura” (başını ağrıtmayan, dertsiz) ama itibarlı unvanla emekliliği bekleyen temsilcileridir.
TÜRKLERİN PAPASI
Türkiye gibi devletlerin temsilcileri ise bu kategoriye girmez ve girmemelidir. Çünkü bizim Vatikan’la ciddi vakıf sorunlarımız ve ilişkilerimize belirli çözüm bekleyen noktalar vardır. Türklerin Papası denen 1920’lerde İstanbul’da Vatikan’ın temsilciğini yapan, aynı zamanda Bulgaristan Katolik cemaati nezdinde de görevini yürüten o günün Piskopos Roncalli’si sonraki Papa XXIII. Ioannes anlayışı, uyumu ve saygı duymayı bilen tutumu ile tanınırdı. Her papalık temsilcisinin öyle olduğunu söylemek mümkün değildir ama Türkiye’ye genellikle olay çıkarmayan temsilciler gelir.
ARAZİ, EMLAK, ŞİRKET
Bugünkü Vatikan bütün dünyada en kalabalık dini misyonları ile Hıristiyan dünyasının her köşesinde arazi, emlak ve şirket hisselerini yöneten bir kuruluştur. Etkili olduğu kadar hiç şüphesiz etkisini duyuramadığı yerler de vardır. Bir zamanlar Vatikan’da Ortodoks kilisesi ve Müslümanlar ve komünist dünya “Sacra Congregatio de Propaganda Fide” denen kuruluş için eşit derecede kritik noktalardandı. Bugün böyle olamayacağı açıktır. Katolik Kilisesi’nin düşmanları eskiden Yahudiler ve Müslümanlar iken 16. asırda Protestanlar da bunun üstüne ağırlıkla çöktü. Günümüzde ise pıtrak gibi çoğalan birtakım Hıristiyan cemaatler belki de başta gelmektedir.
DİYALOG YOLLARI
Katolik Kilisesi elan bilgin rahiplerin yaşadığı bir yerdir. Ne var ki artık kilisenin dışındaki dünya da bilgi bakımından hem kendini yetiştirmiş ama asıl önemlisi ayrı yönlerde yürüyen bir kuvvet olmuştur. Vatikan öbür dinlerle diyalog yolunu aradı. Diyalog toplantıları Müslüman aydınların Hyde Park Corner’ına döndü. Bir evvelki Papa bu tahsisatı kıstı ama diyalogsuz bir dünya düşünülemez. Kaldı ki Papa’nın bu diyalog faaliyetine Müslüman dünyasından bazı bazı kolay propaganda yolu bulanların da katıldığı görüldü.
ARŞİVLERİN KUYUSU
Vatikan hâlâ Batı medeniyetinin tarihi zenginliklerini, arşivlerini muhafaza eden bir derin kuyu. 1135’ten beri düzgün arşivlere sahip olan bu kurumda çalışmayan, tetkiklerde bulunmayan hiçbir memleketin kendi tarihini yeterince doğru yazması mümkün değil. Selçuklu ve Osmanlı tarihinin çok ilginç sayfaları o arşivlerde yatıyor. Herkesin bildiği Dede Korkut’un bugün için en çarpıcı nüshası Vatikan’daydı (Şu sıra yeni bir yazma Orta Asya’da bulundu). Vatikan müzeleri ta 16. asırdan beri en derli toplu koleksiyonları halka açan müzelerdir, yani Batı müzelerinin öncüsüdür. Gregoriana tarih ve filoloji okumalarında önde gelen bir öğretim kurumudur. Bizzat Patrik Bartholomeos cenapları da burada okuyan ilk Ortodoks rahiptir.
VATİKAN’DAN SOĞUMA
XII. Pius, Mussolini’yle 20 Eylül Milli Bayramı’nın kaldırılması için mücadele etmiştir. Neticede Mussolini bile en kuvvetli zamanında bu isteğe büyük ölçüde boyun eğmek zorunda kaldı. İtalyan birliğinin sembolü olan 20 Eylül ancak bugün söz konusu oluyor. Her kuvvetlinin zayıf tarafları, zayıf görünenin de dirençli tarafları olur. Vatikan bir tarih ve bir camia. Polonya’yı sarsan Papa II. Jean Paul’ü papa seçen orası. Ama aynı papanın zamanında Güney Amerika Katolikleri de Vatikan’dan soğumaya başladılar; çünkü Vatikan dünyanın değişimini her zaman isabetli anlamıyor.
Paylaş