İmparatorluğu modern çağa taşıyan beyinler 

Tanzimat döneminin iki büyük devlet adamı ve diplomatı vardır. Defalarca sadrazamlık, hariciye nazırlığı yapmışlardır. Büyükelçilikleri ve diplomatik yetenekleri konuşulan, unutulmaz cinstendir. Maalesef siyasi tarihimizde Mustafa Reşid Paşa ve Mehmed Emin Âli Paşa evvelce çok yüzeysel çizgilerle tasvir edilirdi. Bir dönem geldi tarihin yeniden yorumu diye ikisi de sefaret paşaları(!) olarak adlandırıldılar.

Haberin Devamı

DÜNYANIN hızlı dönüşüm sürecinde eski bir imparatorluğun yeni şartlara intibakının sağlandığı bu dönem için çok kolaycı bir yaklaşımdır. Şurası bir gerçektir: 19. yüzyıl dünyası Osmanlı İmparatorluğu’na tahammül edemiyordu. Çar I. Nikola, Kırım Savaşı’ndan evvel Hasta Adam’ı paylaşmayı Britanya sefirine teklif etti. Bu erken boşboğazlık Kırım Savaşı’nı getirdi. Savaşın sonunda Paris Anlaşması’nda ortaya çıkan, Rusya tarihinin dâhi diplomatı Gorçakov ihtiyatlı diplomasiyi bu ülkenin tarihine soktu. Tuhaftır, Osmanlı’nın ölümünden bahseden devletlerin hepsi ondan birkaç sene evvel öldüler. Almanya ve Avusturya-Macaristan 1918’de, Rusya 1917’de tükendi ve yeni bir kuvvete çevrildi. Almanya çevrilme gayretiyle yeni krizlere sebep oldu. Avusturya-Macaristan ise Orta Avrupa’nın küçük devletlerine taksim edildi. Bu, bir kültürel imparatorluktu, bir endüstri devletiydi. O kuvvet de üçe, dörde ayrıldı.

Haberin Devamı

BATI BENİMSEYEMİYORDU

İmparatorluğu modern çağa taşıyan beyinler

Tanzimat döneminin Osmanlı İmparatorluğu, Batı’nın hiç benimsemediği bir medeniyetti. Buna rağmen idareyi ıslah edebildi ki bu süreç uzun sürmüştür, ordusunu daha çabuk modernleştirebildi ve Türkiye ayakta kaldı. Üstelik askeri reformlarıyla 21. yüzyıla geçerek bir medeni değişimi de sağlayabildi. Mustafa Reşid Paşa bir memur çocuğudur. Babası hatırı sayılır bir evkaf görevlisiydi. Mahalle Mektebi ve kendi kendini yetiştirme, daha doğrusu kalemdeki bürokratların yanında çırak olarak yetişme dönemine girdi. Şu var ki akrabaları mevki sahibiydi. Dolayısıyla yarışa daha önden girdi. Onun çağdaşı ve rakibi Mehmed Emin Âli Paşa ise düpedüz fakir sınıftan geliyordu.

İmparatorluğu modern çağa taşıyan beyinler

Mısır Çarşısı kapıcısının oğluydu. Mahalle mektebinden sonra küçük yaşta tamamen bürokrasinin kalıpları içinde kalem çırağı dediğimiz zorlu yetişmeyle ve olağanüstü kabiliyetiyle Osmanlı Devleti’nin beynelmilel şöhretli bir diplomatı oldu.

Haberin Devamı

RAPORA ‘AHMAK’ NOTU

Mustafa Reşid Paşa 1800 tarihinde 13 Mart’ta doğdu. 1858’de 7 Ocak’ta vefat etti. 1834’te fevkalade orta elçi rütbesiyle Paris’te başladığı elçilik görevi sırasında Viyana’da Prens Metternich ile görüştü. Metternich, Osmanlı Tanzimatı’nı tutuyordu. Türkiye’nin parçalanması Avusturya için de kötü bir örnek olurdu. Rus diplomatların aksine kozmopolit yapının ne olduğunu anlayan bir dâhiydi.

Gerek İngiltere, gerek Avusturya, Osmanlı Devleti’nin askeri reformlarını gerekli görüyorlardı ama bu reformlara müdahaleye ve içişlerine karıştırmaya ilk anda taraftar değillerdi, hatta reformların durgunluğundan şikâyet eden Avusturya elçisi Edouard Klezl’in raporunun kenarına Metternich, “Trottel” (ahmak) diye not düşmüştü. Bununla birlikte Mustafa Reşid Paşa 1830’da Mısır olayları sırasında Mehmed Âli Paşa’yla başlayan görüşmelerde heyetin ikinci kâtibi olarak diplomasiye girdi, Amedî vekili denen dış yazışmaları yöneten ofisin etkin görevlisi oldu. Ömrünün ilerleyen safhalarında birkaç kere Londra sefareti, Paris büyükelçiliği ve altı defa sadrazamlık yaptı. İngiliz hükümetini ve bilhassa Stratford Canning’i kazandı. Bu süreci Dr. Turgut Subaşı’nın makalesinde görmek mümkündür. Uzun süre Osmanlı başkentinde kalan Stratford Canning’in aşırı müdahaleci tavırlarını ise kendinden sonra gelen Mehmed Emin Âli Paşa törpüledi, yani Stratford Canning’in geri çağrılmasını sağladı. Hiç şüphesiz ki Rusya heyulası Tanzimat adamları için çok önemli bir sorundu, bunu Kırım Savaşı ve Paris Barışı’yla çözdüler.

Haberin Devamı

III. NAPOLYON’UN NEFRETİ

Mustafa Reşid Paşa Fransa’yı bu ağır savaşa teşvik ettiği için III. Napolyon kendisini aldatılmış hisseder ve paşadan nefret ederdi. Demek ki o kadar pek de sefaret paşası değilmiş. Mehmed Emin Âli Paşa ise Islahat Fermanı’nı getiren biri olarak Mustafa Reşid Paşa tarafından çok tenkit edilirdi. Ne var ki Kırım Savaşı’nda Batılıların gösterdiği destek, bu destek için ödedikleri bedel (Kırım Savaşı olağanüstü sayıda asker kaybı demekti) bir yumuşama olarak Osmanlı İmparatorluğu’nda arazi rejiminin ve daha evvelden de serbestliği ayarlanan ticaretin daha da
yayılmasını sağladı. Bu kaçınılmaz bir gelişmeydi.

ONLARIN DÜNYASI DEĞİLDİ

Haberin Devamı

Bir devri yargılarken yöneticilerin neleri yapıp neleri yapamayacaklarını ve mevcut imkânları ne kadar iyi kullanabildiklerini gözlemek lazımdır. Mehmed Emin Âli Paşa herkesin hayranlığını kazanmıştı. Şüphesiz ki Metternich ve Talleyrand kadar yetenekliydi ama imparatorluğu ve bulunduğu dünya onların dünyası değildi. O nedenle bulduğunun daha da fazlasını yapmıştır.

HER ŞEYİ 60 YILDA YAPTILAR

Mustafa Reşid Paşa devlet bürokrasisini, bürokratik dili, eğitim reformlarını, asıl önemlisi askeri reformları tamamlayan bir sadrazamdır. Her ikisi de 60 yıl bile sürmeyen ömürlerinde bu süreci tamamlamışlardı. Türkiye devletinin daha büyük dâhileri gördüğü açıktır, ama hiçbir zaman bu kadar seçkin insanın yani Ahmed Cevdet Paşa’dan Midhat Paşa’ya, Keçecizade Fuad Paşa’dan Ahmed Vefik Paşa’ya, Mehmed Emin Âli Paşa’dan Mustafa Reşid Paşa’ya kadar güçlü ve dirayetli beynin bir araya gelip iş yaptıkları ve bir imparatorluğu değiştirip modern çağa sürükleyebildikleri görülmemiştir.

 

Haberin Devamı

FAYTONLARIN ADADAN ÇIKARILMASI ŞART

İmparatorluğu modern çağa taşıyan beyinler

BENİM çocukluğumda fayton, İstanbul’un birtakım semtlerinde bile kullanılırdı. Yeşilköy, Bakırköy, Kadıköy tarafı... Ankara’dayken faytona binmek bir zevkti. Ulus’la yakın semtlerde istasyon arasında bile işlediğini herkes bilir. Şehirler büyüdükçe trafiğin düzensizliği ve motorlu taşıt sürücülerinin ve faytoncuların gaddarlığı arttıkça atlar ortadan kalktı. Sadece yük hayvanı olarak kullanılır oldu. Doğrusu zulüm görüyorlardı. Birisinden bahsediyorlar. Şoförüne talimat vermiş: “Araba vapurunda önde fayton olursa bir sonrakini bekle” diye. Hayvanın kokusuna dayanamazmış. Doğrusu gübresi işe yarayan bu hayvanın, gübresini bile etrafı pislemekten çekip kullanmayı beceren de yok. Zamanla Adalar’a mahsus bir araç oldu. Aslında, makul bir istek, benzin kokusuna tahammül edilemiyordu. Burgazada’da faytonu işletenler galiba 1960’larda oradan çekilmek zorunda kaldılar. Yeni gelenlerin atlardan anladıkları, at sevdikleri hiç düşünülemezdi.

BİEDEB TEHDİT

Marmaris ve Adalar noteri Sayın Berran Altuntecim’in hatıratı gördüklerimizi ve duyduklarımızı perçinliyor, belgeliyor. Asya’nın atçı göçebeleri hayvanları döverek öldürmezler, bu düşünülemez. Bize yük oluyor diye uçurumdan da atmazlar. Bu işi sadece para için yapanlar, at bakımından anlamıyor, hayvan sevmiyor ve arkadaş olarak görmüyor. Bütün adalarda tavlaya (ahır) benzer bir yer gördünüz mü? Zavallı atların bu iklimde nasıl beslendiğini, nasıl sözde dinlendirildiğini herkes bilir. Hakikaten ortada hiç tay olmaması dikkatimi çekmemişti. Meğer uçurumdan atılıp öldürülüyor veya köpeklere bırakılıyorlarmış. Bir de bu işle geçinenlerin başının “Fazla üstümüze varmayın, atları ortaya salıveririz” deyip, biedeb tehdidi de işin cabası oldu.

Bu işi unutalım. Bu toplumda Viyana’nın fiakerleri (fayton taksi), Capri Adası’nın faytoncuları, Paris’in, Londra’nın nedretten de olsa atlı arabaları tutulamıyor. Bu işi gerçekleştirecek dürüst ve efendi müteşebbis hayvana şefkat duyan bakıcı ve sürücü bulmak zor. İnsanlarımızın da hayvanların çektiği eziyete pek aldırış etmedikleri anlaşılıyor. Adalar’dan bu atların çıkarılması, yeni güçlü elektrikli arabaların getirilmesi şart. Sakın ola ki atlara gösterdikleri muameleden sonra aynı takımın ellerine elektrikli taşıma araçları vermeye kalkmayın. O da ayrı bir bilgi ve nitelik ister.

 

Yazarın Tüm Yazıları