Paylaş
TARİH 9 Aralık 1917... Son Osmanlı Kudüs-ü Şerif Mutasarrıfı İzzet Bey, şehri terk ettiğini ve teslimi belediye reisinin yapacağını, Kudüs’ün ünlü ailelerinden gelen Belediye Reisi Vekili Hüseyinzade Hüseyin Bey’e bir mektupla bildirdi.
Kudüs’ün Haçlılardan temizlenmesinden 730 sene, Yavuz Sultan Selim Han’ın şehre girişindense dört asır sonra, Haçlı Hıristiyanların torunları böylece şehre geri dönecekti. Savunma komutanı ve askerler teslim işleminde bulunmadılar. Tahrip edilmesin diye şehri terk etmişlerdi.
General Allenby kuvvetlerinin, kırk günlük kuşatma sırasında kutsal ve tarihi şehrin sur içi mekânlarına, içte ve dıştaki dini eserlere saygılı davrandığı söylenemez. Acımasızca bombardımana devam etmişlerdi.
Alman ve Avusturyalı müttefikler şehri teslim etmesi için Türkleri ikna ettiler. 9 Aralık 1917’de belediye reisi, o sabah şehirden ayrılan Mutasarrıf İzzet Bey’in mektubunu İngilizlere teslim için gittiğinde İngilizler bu mektubu alıp harekete geçmekte tereddüt ettiler. Üst komutanların emriyle şehir teslim alındı.
11 Aralık 1917’de de General Allenby ile Fransız, İtalyan müttefik bölüklerin komutanları en başta, İngiliz komuta heyeti, konsoloslar ve yetkililer şehre Yafa kapısından yaya olarak girdiler.
İNGİLİZ KOMUTANI ‘PEYGAMBER’ İLAN EDENLER BİLE VARDI
Bazı Arap çevreleri Allenby’i, ‘Al Nebi’ye (peygambere) çevirmişlerdi. Gazze’den itibaren döşenen dekovil hattının kenarındaki boruyla Nil’den getirilen tatlı su kastedilerek, şehre su getiren bir peygamberin menkıbesini ileri sürmekten çekinmediler. (Çankırı Üniversitesi’nden İsmet Üzen’in ‘Kudüs’ün İngilizlere teslimi’ üzerindeki makalesi ilginç bilgiler veriyor.)
Şarklılar uydurur. Bu gibi manzaraların çölde savaşan askerleri ve memurları çok etkilediği açıktır. Ama Araplar konusunda hüküm verirken Kut’ül-Amare’de bizimle olan yerel Arapları, Yemen’de ahde sadık kalarak İtalyanları ve İngilizleri bölgeye sokmayan Arapları da hatırlamak gerekir.
ENVER PAŞA’YI BAĞIRLARINA BASMIŞLARDI
Çok değil bu olaydan bir buçuk sene evvel, Enver Paşa, Çanakkale Savaşı’nı kazanan şanlı ve muzaffer ordunun başkomutanvekili, Kut’ül-Amare Zaferi’nin, Galiçya’nın ve Bitlis ile Muş’u kısa zaman için de olsa istirdat etmiş olan (Mustafa Kemal Paşa’nın komutanlığında) orduların komutanı olarak, 4. Ordu’yu teftiş amacıyla çıktığı Şark gezisinde Kudüs’e de uğramıştı. Muhteşem bir teftiş gezisiydi. Şam’ın, Kudüs’ün, daha ötede Medine’nin ileri gelenleri, hatta bir süre sonra ayaklanacak Faysal ailesinin efradı, onu büyük nümayişle karşılamışlardı.
Araplar Enver Paşa’yı övüyor ve kendileri de övünüyorlardı. O anda samimilerdi de. Her kavmin kendine göre tepkileri vardır. Şam Belediye Reisi Ali Rıza Rikabî’nin karşılama nutku, bugün bile İslam dünyasının ve bu birliğe inananların kullanacağı metindir. Ne var ki bir müddet sonra Rıza Paşa, Britanya ordularını da aynı hararetle övmüş olmalı; çünkü İngiliz General Allenby’i karşılayanlar arasında o da vardı.
İSRAİL 1967’DE İYİCE YERLEŞTİ
Tabii İngilizlere daha ilk günden hayatı zehretmeye hazırlananlar da oradaydı. Kudüs’teki Hüseyni ailesi, Şam ve Halep’in eşrafı ve biraz zaman geçince Filistin’deki Siyonistler... Britanya emperyalizminin kolay iş güden altın çağının geçtiği ve becerikli Britanya idaresinin idareci efsanesinin tükendiği burada anlaşıldı.
1948 Mayıs’ında İsrail’in bağımsızlığının ilanından sonra Araplarla olan savaşta Kudüs’ün sur dışı semtlerinin Yahudilerde kaldığı anlaşıldı. O zaman bu yeni Kudüs için başkentlik iddiası ileri sürülmedi. Ancak 1967 Savaşı’ndan sonra altı gün içinde Birleşik Arap Orduları içindeki Mısır’ı, Sina ve Gazze’den; Ürdün’ü Batı Şeria Vadisi’nden, Suriye’yi ise Golan Tepeleri’nden püskürtünce İsrail buralarda yerleşerek kaldı.
Tabii, Kudüs’ün Sur içi mıntıkası ve civarı da işgal bölgesiydi. Mesela Ürdün sınırına yakın yerlerde yerleşmeler başladı. Bunlar Kudüs banliyösü sayılabilirdi. Buralara, eski Siyonist yerleşmeler yanında muhafazakâr ve hatta Ortodoks Yahudilerin de yerleştiği ve bunların Kibutz mahiyetini taşımadıkları görülüyordu.
KİMSE İSRAİL’İN KARARINA UYMAMIŞTI
1980’de İsrail, Kudüs’ü tekrardan ilhak edilmiş ebedi başkent olarak ilan etti. Bugün Kudüs kentinin yakın çevresi, Şeria Vadisi işgal altındadır. Yerleşmeler de gösteriyor ki İsrail’in 1948 sınırlarına çekilmesi söz konusu değildir. Devletin başkentinin bütün kurumları buraya nakledilmiş ve eski Kudüs çevrilmiştir.
Öte yandan sadece İslam devletleri değil Avrupalılar da Birleşmiş Milletler kararına uyarak büyükelçiliklerini buraya nakletmediler. Bu bizim 1923 kararını protesto eden ve sefaretlerini İstanbul’da tutanlara pek benzemiyor; çünkü Tel Aviv’le Kudüs’ün arası normal şartlarda bir saat bile tutmaz.
Kudüs’te başkonsolosluklar açıldı. Bizim başkonsolosluk da dahil bunların ana görevi yeni ilan edilen Filistin devletiyle temas kurmaktır. Nitekim başkonsolosların rütbeleri genellikle büyükelçidir. (Bu bugün çok yaygın bir uygulamadır; İstanbul’a da birçok ülke büyükelçiyi başkonsolos olarak yolluyor.)
AMACI AMERİKAN YAHUDİ LOBİSİNİ TAMAMEN KAZANMAK
ABD ise birkaç yıldan beri büyükelçiliğini Kudüs’e nakledeceğini beyan ediyordu. Şimdi çılgınca çıkışlara yatkın Başkan Trump iki yıl içinde yerleşeceğini söylüyor. Büyük bir devletin Kudüs’e resmen sefarethanesini açması neyi değiştirir? Bir müddet daha gerilimi arttırır, statüde büyük bir değişiklik yoktur. Bu protesto hareketi neyi hizaya getirir, kimi ne kadar uyarır? İsrail hükümetine ve kamuoyuna hâkim tavır bu gibi tepkilere aldırış edilmeyeceğidir. AB ülkeleri de bu kararla hemfikir olmadıklarını açıkladılar. Özellikle Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Trump’ın aldığı kararı eleştirerek, Fransa’nın devlet adamı geleneğini devam ettireceğini göstermeye başladı.
Trump bu hareketle ne yapacağını umuyor? ‘Dünyayı karışık tutmak niyetinde’ diyorlar. Amerikan-Yahudi lobisini tamamen kazanmayı hedeflediği açık. “Daha evvel havanda su döven başkanlardan farklıyım” dediği de açık. İsrail’in bundan memnun olduğu belli ama önemli bir kazanç elde etti mi tartışılır. Bu Trump böyle dengesiz davrandıkça, Türkiye de daha çok sürprizle karşılaşacak.
11 ARALIK 1917... GENERAL ALLENBY YAFA KAPISI’NDAN KUDÜS’E GİRİYOR
ANAHTARLAR MÜSLÜMANLARDA KALDI
GENERAL Allenby Osmanlı’nın getirdiği düzeni bozmadı. Kamame Kilisesi’nin anahtarlarını gene Kudüs eşrafından Halidiler ailesine verdi. Mescid-i Aksa, Kubbet-üs Sahra ve Mukaddes Mezar (Kamame Kilisesi) yanındaki Hz. Ömer Camii, gayrimüslimlerin girmemesi için Hintli Müslüman asker ve komutanların nöbetine bırakıldı.
Kudüs’ün civarında hem de çok yakın çevresinde savunma savaşları daha birkaç ay devam etti. Bizzat Kudüs, İbrani Üniversitesi’nin yanı başındaki Britanya Mezarlığı’ndaki Türk şehitlerin kabirleri de bunu gösterir. Avrupalılar, en başta müttefiklerimiz Alman ve Avusturyalılar da Kudüs’ün Hıristiyan dünyaya avdetini sevinçli bir Noel başlangıcı saydı. O günleri gören Türkler, büyük sukutuhayale uğradılar. Oysa ne beklenebilirdi ki? İnsanlığın eski takıntıları, I. Cihan Savaşı’nın getirdiği suni ittifaklarla aniden değişebilir miydi?
Paylaş