Paylaş
Nedenleri anlatılabilir. Kanal İstanbul’a karşı olunabilir. Bunun gerekçeleri de anlatılabilir. Yetkililerden randevu alınıp görüşler paylaşılabilir, tartışma programlarına konuk olunabilir, yazı kaleme alınabilir, akademik çalışmalar yapılabilir, sosyal medyada görüş açıklanabilir. Düşünce ve ifade özgürlüğü de bunu gerektirir. Ancak usulde sorun olmamalıdır. Özellikle de konu emekli de olsa askerler ise... Usul esastan önce gelir.
ASKERİ VESAYET TRAVMASI
Ne yazık ki Türkiye’nin bir darbe, muhtıra, bildiri geçmişi ve doğal olarak da travması var. Bunun en kötü örneklerinden birini 2016 yılının 15 Temmuz’unda yaşadık. Travma hâlâ dururken, bu konuda hassasiyet belliyken, her şeyden önce usule dikkat edilmesi gerekiyordu. Hele hele koca koca amiraller herkesten daha çok dikkatli olmalıydı. Bir kısmını ekranlardan, YouTube yayınlarından kamuoyu da tanıyor. Montrö ile ilgili görüşlerini birçok kez dile getirdiler. Sorun da olmadı. 126 emekli büyükelçi de bir açıklama yaparak Kanal İstanbul’un Montrö’yü tartışmaya açacağını belirtmişler ve Montrö’nün Türkiye’nin boğazlar ve Marmara Denizi üzerindeki egemenlik hakkını en iyi koruyan sözleşme olduğuna dikkat çekmişlerdi. Kimse de onların bu açıklamasını darbe çağrısı ya da muhtıra olarak yorumlamamıştı. Ancak konu emekli de olsa askerler olunca, işin rengi değişiyor. Emekli amiraller topluca, gece yarısı, “Yüce Türk Milleti’ne” diyerek yazılı bir bildiri yayımlayınca sorun oldu. Sorun olması da gayet normal. Normal olmayan bunun kriz yaratacağını emekli amirallerin öngörememiş olmaması. Bu durum iki ihtimali ortaya çıkarıyor. Ya acemilik ettiler ya da kasıtlı davrandılar.
NE GEREK VARDI?
Usul esastan önce gelir derken anlatmaya çalıştığım tam da bu. Topluca, gece yarısı, üstelik doğal olarak demokratik siyasetin adeta alerjisi olan “endişe ile izliyoruz” ifadesinin kullanıldığı bir bildiriye ne gerek vardı?
Ya da emekli amiraller “Türkiye Cumhuriyeti, tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir” ifadesiyle ne kast etmektedirler?
“Ellerinde silah yok, artık onlar sivil” yorumunu yapanlara “Peki bu metin neden buram buram asker ve askeri vesayet kokuyor?” sorusu yöneltilmez mi? Üstelik emekli üst düzey askerlerin Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde belli bir etkileri olduğu sır mı?
İktidardan üst düzey bir kaynağım, “Bu alışkanlıkların artık geride kalmış olması gerekirdi. Buna karşı gereken yapılmazsa yarın öbür gün de emekli amirallerden sonra emekli generaller de mi bildiri yayınlasın?” yorumunu yaptı.
Aslında ortada bir darbe tehditi olduğunu düşünmüyorum. 15 Temmuz’da bu milletin demokrasi ve ülke sevgisini; cesaretini gördükten sonra darbe arayışına girenin aklından şüphe ederim. Yine de konu artık yargının gündeminde. Ankara büromuzun başarılı muhabirlerinden Mesut Hasan Benli’nin de haberinde gördüğünüz gibi emekli amirallerin muvazzaf subaylarla irtibatlarının olup olmadığı da araştırılıyor. Umarım öyle bir ilişki çıkmaz, umarım karanlık ilişkiler, demokrasi dışı hesaplar artık geride kalmıştır. Ve umarım “askeri vesayet kokan, gece yarısı bildirileri” de artık geride kalır.
Paylaş