Paylaş
Geçtiğimiz birkaç gün boyunca Ankara’nın çeşitli semtlerinde farklı işyerlerini, marketleri, kumaşçıları, aklınıza gelebilecek birçok işyerini dolaştım. Hepsinin tek gündemi hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, dizginlenemeyen döviz kuru, geçmişin deyimiyle enflasyon canavarı. Kasada bekleyenin de, kumaşı kesenin de, dükkân sahibinin de ne kadar bıkkın, sıkıntılı olduğunu görüyorsunuz, duyuyorsunuz. Konuşuyorlar, içlerini döküyorlar.
BİR ÜLKEDE, BİR ÖMRE KAÇ KRİZ SIĞAR?
Ne yazık ki ilk değil bu yaşadıklarımız. Ne yazık ki ikinci ya da üçüncü de değil. Biz de zaten Norveç değiliz. Gerçekçi ama bir o kadar da klişe yaklaşırsak konuya, “Coğrafya kaderdir, ülkemiz çok zor bir coğrafyada, bizimle tarih boyunca uğraşan ülkeler oldu vb” şeklinde açıklamalar da yapabiliriz. Ancak her kriz sadece bu gerçeklerden kaynaklanmadı. Ya da biz gerçek klişeleri on yıllardır bilmemize rağmen ekonomi alanında önlemlerimizi yıllar öncesinden alıp yola o önlemlerle ya da yeni önlemlerle devam etmedik, atılması gereken adımları zamanında atmadığımız da oldu, ekonomiden çok siyaseti öncelediğimiz zamanlar da... Bir süredir ‘ülkemizde bir ömre kaç ekonomik kriz sığar?’ sorusu kafamın içinde dönüp duruyordu. Kendimden yola çıktım. ‘1970’li yıllarda doğan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kaç kriz yaşamıştır?’ diye şöyle bir baktım. Bugünü saymazsanız bir ömre dış ya da iç kaynaklı tam 9 kriz sığmış...
1974 1. Petrol krizi ve Kıbrıs Harekâtı
1980 krizi, 2. Petrol krizi ve 24 Ocak Kararları
1982 Banker krizi
1990-1991 Körfez krizi
1994 krizi - 5 Nisan Kararları
2000 krizi - Marmara depreminin ardından yaşananlar
2001 MGK toplantısı krizi
Dedim ya; iç ya da dış kaynaklı, milli güvenlik, gibi gerekçeleri bir kenara bırakarak maddeledim. Akıl; olduğunuz coğrafyanın tüm risklerini hesap ederek, her zaman özellikle ekonomik açıdan hazırlıklı olmayı gerektirir. Tüm dünyadaki gelişmeleri an be an takip eden, haklı olarak ekonomik, demokratik, teknolojik beklentileri yüksek olan, geçmişteki yağ kuyruklarını anlamayan ve 2022’ye girerken doğal olarak bunu bir kıstas olarak da kabul etmeyen; köprü ya da yolu olması gereken bir hizmet olarak gören çocuklarımızın ömrüne en azından bizim yarattığımız ya da bizim neden olduğumuz krizler sığdırmamalıyız.
En azından sığdırmamak için tedbirlerimizi önceden almalı, adımlarımızı son anı beklemeden atmalıyız. Ekonomistlerin kimi “kriz” diye adlandırsa, kimi “henüz kriz olarak adlandırılamaz” dese de Türkiye çok sıkıntılı bir dönemden geçiyor.
KARARLAR VE TEDBİRLER BEKLENİYOR
Dünya merkez bankaları gelecek yıl için politikalarına ilişkin ipuçları verirken, TC Merkez Bankası gelecek yıl faiz indirimine devam edecek mi?
Enflasyon daha da artar mı? Kazançlar erimeye devam eder mi?
Şirketler zorlanır mı?
Kur nerede durur?
Hayatlarımız daha ne kadar değişir?
Belirsizlik ortadan kalkar mı?
Bunlar günlerdir farklı meslek kesimlerinden duyduğum sorular... Eskiden zor, sıkıntılı, krizli ya da krize doğru günlerden geçilirken, art arda yapılan toplantılar olurdu. Ekonomik Sosyal Konsey toplanır, tüm aktörler dinlenirdi. Sonra da ilgili tüm bakanları birlikte ekranda görürdük. Kısa, orta ve uzun vadeli tedbirleri açıklarlar, yapılacakları tek tek anlatırlardı. Hem böyle bir toplantıya ihtiyaç var hem de yukarıda saydığım soruların şeffaf bir biçimde yanıtlarına... Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Belirsizliğe en kısa sürede son vermeye kararlıyız. Yeni tedbirleri hayata geçireceğiz” dedi. Hazine ve Maliye Bakanlığı yetkilileri de bakanın farklı kesimlerle peş peşe toplantılar yapacağını, ardından da atılacak adımları içeren kapsamlı bir yol haritasının hazırlanacağını belirttiler. Umarım en kısa zamanda tarımdan makro ekonomiye her alanda önümüzü görebileceğimiz oyun planını ayrıntıları ile öğreniriz.
Paylaş