Paylaş
Özellikle de kadınlar açısından.
Kadınlar ne yazık ki seçim hesaplarına, “o oyları kaybetme telaşına”, “o kesimden gelen tepkilere”, “gelen tepkilere karşı sözleşmeyi iyi anlatamamaya” kurban edilmişlerdir.
“Kadınları korumak için İstanbul Sözleşmesi’ne ihtiyacımız yok. Güçlü yasalarımız var, gereken yasayı çıkarırız, mücadeleden taviz vermeyiz” deniyor, denilebilir...
Güzel cümleler... Ancak artık ister istemez inandırıcılık sorunu taşıyan cümleler. Çünkü İstanbul Sözleşmesi’nin feshiyle zafer çığlıkları atan kesimler şimdiden başka isteklerini sıralamaya başladılar, “Sırada Cedaw da var, Lazarotte de...” diyerek. (Kadına karşı her türlü ayrımcılığın yok edilmesi ile çocukların cinsel sömürü ve istismara karşı korunmasına ilişkin sözleşmeler). Kısacası birilerine İstanbul Sözleşmesi bile yetmedi..
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü belli bir kesimin şimdiden yeni taleplerini sıralamasıyla ilgili, “Sarı öküzü verirseniz bitmez. Tüm mesele sarı öküz meselesidir. Hukuksuz taleplere hukuki çerçevede yanıt veremezseniz en son canınızı isterler. Hedef kadınlardan ziyade Erdoğan’dı. Hukuki bilgiden yoksun bir şekilde bir kararı imzalattıkları için” dedi.
HUKUKİ BOYUT
İstanbul Sözleşmesi’ni imzacı ülkelerin fesih yetkisi bulunuyor. İsteyen ülke feshedebilir. Türkiye’deki hukuki tartışma sözleşmeden Cumhurbaşkanı’nın kararı ile çıkılmasından kaynaklanıyor. Uluslararası bir sözleşmeden ancak TBMM’nin çıkaracağı bir yasa ile çıkmanın mümkün olacağı tezinden hareketle CHP konuyu Danıştay’a götürdü. Hukuki açıdan kararı artık Danıştay verecek.
GELECEĞİMİZ VE TOPLUM AÇISINDAN
Konunun en can alıcı bölümü ise geleceğimiz ve toplum açısından...
Tarikatlar, bazı muhafazakârlar, Milli Görüş geleneği İstanbul Sözleşmesi’nden zaten çekilmek istiyorlardı.
Bu süre boyunca Cumhurbaşkanı Erdoğan; partisinden ya da partisinden olmayan, derneklerde yönetici olan, hukukçu olan, bu konuda yazı yazan, yakın çevresinde sözleşmeyi savunan birçok kadını, kadınların dile getirdiği hassasiyetleri bugüne kadar dinledi.
Ancak ne tarikatlar, ne bazı muhafazakârlar, ne de Milli Görüş’çüler sözleşmeyi fesih etme taleplerinden vazgeçmediler. Seçimler açısından özel önem atfedilen Milli Görüş’ün etkili ismi Oğuzhan Asiltürk, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinden sonra “Kadın hakları madın hakları diyenler rahatsız olacaklar ama Cumhurbaşkanı, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılacağını kesin olarak ifade etti” duyurusunu yaptı.
Ve ne yazık ki haklı çıktı. “Kadın hakları”, onların deyimiyle “madın hakları”na dönüştü.
Canan Güllü ile sohbetimizde bu konuyu da sordum. Güllü, “Oğuzhan Asiltürk keşke hafızalarımızda geçmişteki mücadelesi ile kalsaydı. AK Partili Özlem Zengin’in Ayasofya imamı karşısında yalnız bırakılması bu süreçte çağdaşlıktan ne kadar uzaklaşıldığının da göstergesi. Oysa tüm bu politikalara kadınlar kadar erkekler de destek vermiyor. Batı’dan gelen tepkiler ortada. Birilerini kötüleyerek, cehaletleri ile sözleşmenin insanları eşcinsel yaptığını sananlar batının tepkilerini göğüslesinler. Biz yeteri kadar bedel ödedik” dedi.
TOPLUMSAL CİNSİYET DEMEK...
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı sözleşmenin fesih gerekçesini şöyle anlattı:
“Başlangıçta kadın haklarının güçlendirilmesini teşvik etmeyi amaçlayan İstanbul Sözleşmesi, Türkiye’nin toplumsal ve ailevi değerleriyle bağdaşmayan eşcinselliği normalleştirmeye çalışan bir kesim tarafından manipüle edilmiştir. Türkiye’nin sözleşmeden çekilme kararı alması da bu nedene dayanmaktadır.”
Bir kesim Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’nde yer alan toplumsal cinsiyet ifadesi ile LGBT propagandası yapıldığını düşünüyor. Oysa;
Kadınlarla ilgili tüm çalışmalarda toplumsal cinsiyet eşitliği kadınların ve erkeklerin toplumsal yaşamın her alanına eşit katılımı için kullanılan ifadedir.
Diğer bir deyişle, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet farklı kavramlardır.
2021 yılında toplumsal cinsiyet eşitliğini destekleyecek projelerin, kadınların geleneksel rollerini ve böylece aile yapısını ortadan kaldıracağını savunmak en hafif tabiriyle zamanı anlamamaktır.
Canan Güllü’ye bu konuyu da sordum ve yanıtı şöyle oldu:
“Toplumsal cinsiyet bugün ekonomideki gelişmelerde göz önünde bulundurulduğunda kadınların bu zorluklara karşı eşit konumlandırılmasıdır. Toplumsal cinsiyet birlikte hayatta mücadele etmek demektir. ‘Kız çocuklarınızı okutun’ demektir. ‘Erken yaşta evlendirmeyin’ demektir.”
Son bir not... Gelelim cinsiyet konusuna. Kendisi tek başına bir başka yazının konusu. Ancak mesele “normalleştirme” değil, mesele “kabul edebilmek”. Mesele aynı zamanda herkesin yaşam hakkı olduğunu ve bu hakkın korunduğunu göstermek. Kısacası, hiç ayrım yapmaktan insanın sadece insan olmaktan kaynaklanan haklarını korumaktır.
Paylaş