Paylaş
Bazen niye Amerikan sinemasının bazı janrları bizde yapılamaz filan diye tartışılır. Alttaki haberi görünce o aklıma geldi.
İzmir’de bir kadın kocasının aşırı şiddeti nedeniyle polise sığınıyor. Polis kadın ve çocukları sığınma evine yerleştirip, adres gizleme kararı alırken, mahkeme çifti boşuyor. Dayakçı adama da elektronik kelepçe takılıyor. Eski eşine 600 metreden fazla yaklaşmasın diye. Buraya kadar, polisin de hakimin de ellerine sağlık, sahalarda görmek istediğimiz güzel hareketler.
Ama adama gelirsek... Artık bir ders al, bir kendine gel değil mi?
Amerikan filminde suçlular elektronik kelepçeden niye kurtulmak ister? Ya büyük bir soygun yapacaktır, ya Meksika’ya kaçacaktır, ya gizli bir yere sakladığı 1 milyon doları alıp gelecektir değil mi?
Bizimki elektronik kelepçeyi şarja takmayıp, uğraşa didine izini kaybettiriyor ve nerede yakalanıyor dersiniz? Eski karısının adresini öğrenmeye çalıştığı akrabaların evinde.
Yani elektronik kelepçeyi şarja takmayıp, izini kaybettirmekteki amacı, karısını bulup bir daha dövmek! Adamın nihai hedefi, hayat amacı bu! İlla karısını dövecek! E tabii bizim sinemamızda macera-polisiye yürümez, komedi ve kara komedi yürür.
Dün Hürriyet’in birinci sayfasındaki bir başka kadınlara dair haber de şuydu: Özgecan cinayetinden etkilenen bir kadın mühendis, panik anında kayıtlı 5 kişiye konum ve yardım çağrısı gönderen özel bir yüzük geliştirmiş!
Mühendis bu bak, dikkatini çekerim. Bilgisayar mühendisi. Öncesinde görme engelliler için eğitici oyunlar, mobil uygulamalar tasarlamış. Ama bu ülkede kadının konumu da karşılaştığı zorluklar, tehlikeler, maruz kaldığı eşitliğe aykırı davranışlar açısından bir nevi engelli gibi olduğundan, bu yüzük de benzer bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmış besbelli. Türkiye’de yaşayan bir erkek olsam, teknolojinin kadının şiddet ve tacize uğramasını önlemek için mecburen kullanıldığı bu iki örnekten fena halde utanırdım.
Tam bu haberler çıkmışken, Bursa’da ‘Hanımlara öncelikli metro vagonu’ uygulaması başlatıldı. “Şu an bu vagonlarda öncelik hanımlarda ama erkekler de yer kalırsa girebiliyor” tarzında bir açıklama eşliğinde...
“Kadınlar çiçektir, çiçekler de işyerinde filan solar, evde iyi bakılırlar” tarzı bir bakış açısı bu. “Sizi çirkin ortamlardan koruyoruz, size özel güvenli alanlar yaratıyoruz” gibisinden, yüzyıllar önce terk edilmiş kafalar. Bizi çirkin ortamlardan korumayın, ortamları çirkinleştirenlere caydırıcı ceza verin arkadaşım! Mesela İzmir’in çoğu caddesinde, sokağında, kadınlar gece rahat rahat dolaşıyorsa, bu, İzmir o sokakları kadınlara özel yapıp onlar için kapattığından değil! Anlatabiliyor muyum?
Bu arada “Hanımları yorucu, sıkıcı, taciz edilebilecekleri pis pis aktivite ve ortamlardan koruyoruz” prensibine ait bir başka haber Suudi Arabistan’dan. 2014’te ülkede otomobil kullandıkları için iki aydır tutuklu bulunan iki kadın aktivist serbest bırakılmıştı. Aktivistlerden biri Loujain el Hathloul, geçenlerde otomobil kullanmaktan tekrar gözaltına alındı. Bu arada aktivist filan diyoruz da, kadın sadece araba kullanıyor! Temel insan haklarını aktivizm haline getiren ülkelerin hiçbirine ne turist olarak giderim, ne prim veririm!
Suudi Arabistan mı Katar mı, siyasi senaryolar tartışılıyor ya. Ülkemiz için avantajlı senaryo, stratejik plan neyse o olsun ama, bir Türk kadını olarak, hak ve hürriyetler açısından bakıldığında vallahi al birini vur ötekine. Hatta ikisini al, kafa kafaya vur ki kendilerine gelsinler. Kadınları o kadar itip kakarsan bu kadar yüzeysel tespitleri de ülke olarak hak edersin, yapacak bir şey yok!
“Biz yüzümüzü Batı’ya dönmüş bir ülkeyiz” cümlesini eleştirenler oluyor bazen. Ama mesela kadın hakları açısından, ya nereye döneceedik? Batı’ya da bayıldığımızdan değil. Ancak, kadın olarak Doğu’nun bir kısmında gördüklerimizden utanarak kafamızı mecburen öteki tarafa çevirince, görüş açısı batıya denk geliyor, o bakımdan...
Paylaş