Paylaş
Merkez, Kaleiçi’nde özenle restore edilmiş üç eski evde.
Hemen karşısında ise İnan Kıraç’ın 50. doğum gününde Suna Kıraç’a hediye ettiği eski kiliseden dönüştürülmüş küçük bir müze var.
AKMED, sempozyumun diğer ortakları ANAMED (Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi) ve GABAM (Stavros Niarchos Geç Antik Çağ ve Bizans Araştırmaları Merkezi) gibi Koç Üniversitesi’nin çatısı altında.
Koç Vakfı’nın 50. yılı kapsamındaki “Birinci Uluslararası Suna-İnan Kıraç Akdeniz Uygarlıkları Sempozyumu” açılış konuşmasını vakıf Genel Müdürü Erdal Yıldırım yapıyor.
Yıldırım’ın kaleme aldığı, Türkiye’de hayırseverliği mercek altına alan “Az mı gittik, uz mu gittik? Yeni Vakıfların 50 yıllık hikâyesi” kitabı kısa süre önce yayınlanmıştı.
AKMED’deki üç günlük sempozyum ise tam 2300 yıllık bir dönemi kapsıyor.
Helenistik ve Roma imparatorluğu döneminden Bizans, Selçuklu ve Osmanlı toplumlarında hayırseverlik anlayışını, bununla ilgili kurumları ele alıyor.
(soldan sağa)
Gabam Direktörü Prof. Engin Akyürek, ANAMED Direktörü Chris Roosevelt, VKV Genel Müdürü Erdal Yıldırım, AKMED Direktörü Prof. Oğuz Tekin
ANTİK ÇAĞLARDA HAYIRSEVERLİK
Sempozyumda sunum yapan yerli, yabancı bilim insanlarının bu topraklardaki hayırseverlik ile ilgili tespitlerini baştan sona dinlemek isterdim doğrusu.
Açılış konuşmaları ve birinci günün ilk konuşmalarıyla yetindim.
AKMED Direktörü Prof. Dr. Oğuz Tekin’in vurguladığı gibi antik çağlarda Anadolu’daki şehir devletlerde hayırseverlik, şan- şöhret, unvan, sosyal statü için yapılıyor.
Prof. Tekin’e göre, o dönemlerde yoksullara yardım anlayışı yok
Hayırseverlik şehrinin ününe ün katmak, topluma yararlı olmak, yollar, kamu binaları yaptırmak, şenlikler düzenlemekle ile ilgili.
“Toplumdaki varlıklı yurttaşlar kendi servetlerinin bir bölümünü devlete ve topluma aktarmışlar, karşılığında büyük bir onur, övgü kazanmışlar. Heykelleri dikilmiştir” diyor Prof. Tekin.
Gerçekten, antik şehirleri ziyaret ettiğimizde mutlaka o şehrin kalkınmasına önayak olmuş zengin bir kişinin heykeli ya da anısına yapılmış bir eser karşımıza çıkar.
Hayırseverliğin yoksullara yönelmesi daha çok Bizans döneminde.
Aşevleri, şifahaneler, eğitime katkı gibi şeylerle zamanla hayırseverlik“vakıf” ların çatısı altında devam etmiş.
Antik çağlarda, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde hayırseverler arasında çok sayıda kadın da var.
Bilin istedim.
AKMED’DE SERGİ: PAZARIN CAZİBESİ
YUKARIDA İnan Kıraç’ın Suna Kıraç’a 50. doğum gününde satın aldığı bir kiliseden söz etmiştim.
AKMED’in kuruluş öyküsü esasında bu kilisenin satın alınmasıyla başlıyor.
Prof. Dr. Oğuz Tekin
Şimdi müzeye dönüştürülmüş mekânda duvara iliştirilmiş mektubunda İnan Kıraç, Suna Kıraç’a “ Tek arzum bu Allah’ın evinin bundan böyle senin adını taşıyan bir müzeye dönüştürülmesidir” diyor.
Artık cemaati kalmamış bu minik Rum Ortodoks Kilise’nin satın alınmasından sonra geliştirilen projede, bir müze ve Akdeniz Medeniyetleri Araştırmaları’nın yapılacağı bir merkez planlanıyor.
Kilise yıllardan beri ziyaretçilere açık.
Ancak ilk kez bir sergiye ev sahipliği yapıyor.
Sergiyi birlikte gezdiğimiz Prof. Dr. Oğuz Tekin “Kilisenin boş kalmasını istemedik. Yıllardan beri ABD, Avrupa’da dini mekânlarda yapıldığı gibi ilk kez sergi düzenledik” diyor.
Pazarın Cazibesi teması altındaki sergi, tarih boyunca Akdeniz çevresindeki alışverişi konu alıyor.
Sergideki sikkeler, teraziler, terazi ağırlıkları, çarşı pazarın koruyucusu Hermes Heykelciği çeşitli özel koleksiyonlardan bir araya getirilmiş.
Antik çağ uzmanı olan Prof. Tekin anlatıyor:
Şehir devletlerin paralerın üzerindeki amblemleri
“O dönemlerde bir şehir devletinden diğerine seyahat ettiğinizde cebinizdeki sikkeler geçerli olmuyor. Mesela Aspendos’tan Perge’ye geldiniz. Burada Aspendos parası geçmiyor dolayısıyla agoradaki döviz bürosunda paranızı bozduruyorsunuz”.
Nitekim sergide para bozan, gelen malları tartan agora memurlarını görmek mümkün.
Anadolu’nun çeşitli şehir devletlerinin bakır, gümüş sikkelerinin her biri tablo gibi.
Kiminde tanrı ve tanrıçalar var, kiminde o şehir devletin amblemi.
Agorada döviz bozan memurlar
Mesela Side’nin amblemi nar, Efes’inki arı.
Bu toprakların zengin tarihini ve kültürünü öğrenmeye bir ömür yetmez.
Paylaş