Paylaş
Çünkü Batı’nın gözünde biz ‘Türk’üz’, yani Müslümanız. Daha dün, Batı’nın kendi içindeki ‘Türklere’, Balkanlar’daki Müslüman Boşnaklara ne yaptığını görmedik mi? (Avrupalılar Müslüman’a ‘Türk’ derler.)
Batı’nın kendi dinlerince en saygın insanı olan Papa bile müzeye çevrilmiş bir ibadethanenin aslına (yeniden ibadethane-cami) döndürülmesinden üzüntü duyduğunu belirtti. Gerçek manada din adamı ise sevinmesi gerekmez miydi?
Papa, Ayasofya’nın kendi mensupları (Latinler-Haçlı Seferi) tarafından işgal edilip yağmalandığını ve içerisinde her türlü ahlaksızlığı sergilediklerini bilmiyor mu? Yıkılmak üzere olan bu köhne yapıyı Fatih Sultan Mehmet’in kurtarıp eski ihtişamına kavuşturduğunu bilmiyor mu?
Evet, orası bir Hıristiyan mabedi idi, ama başka mezhebe mensup Hıristiyanlar tarafından Ayasofya çığırından çıkarılmış ve yıkılmaya yüz tutmuştu. Bugün Ayasofya tüm ihtişamıyla göz kamaştırıyorsa, bunu beğenmedikleri Türklere borçlular.
Batı bizi dün anlayamadığı gibi bugün de anlamıyor, daha doğrusu işlerine geldiği şekilde anlıyorlar.
Bu yüzden Batı’nın bize reva gördüğü vesayetten bir türlü kurtulamadık ve sözde demokrasimiz bir darbeden diğerine yuvarlandı.
İçimizden devşirip mankurtlaştırdıkları hainler eliyle kalkışılan bu darbelerin en alçağı, milleti birbirine kırdırmayı ve devleti paramparça etmeyi amaçlayan 15 Temmuz 2016 darbesi idi.
Öncekilere benzemeyen bu darbe gerçekleşseydi, Türkiye bugün komşularına yaptıkları gibi bir Irak, bir Suriye gibi olacaktı. Milyonlarca insan ölecek ve ülkemiz paramparça edilecekti.
Hep söylüyoruz: Bizim milletimiz başa bağlıdır; lideri yiğitse, onunla birlikte kahramanlık destanları yazar.
Önceki onca darbede liderler pasif kalınca halk da otuz iki dişini sıkıp sessizce bekleyişini sürdürdü.
İlk kez 27 Nisan 2007 tarihinde TSK’nın vermiş olduğu e-muhtıraya boyun eğilmedi ve karşılık verildi. Genelkurmay Başkanlığı’na Başbakanlığa bağlı olduğu hatırlatıldı.
TBMM’ye (milletvekillerine) Cumhurbaşkanı seçtirilmeyince halka gidildi. Cumhurbaşkanı seçtirilmeyen parti (AK Parti) yüzde 48 oy aldı ve daha da güçlendi.
Vesayet odakları boş durmadı, bu kez de tek başına iktidarda bulunan partiyi kapattırmak istedi. Sadece bir oy farkla kapatılmaktan kurtulan iktidar partisine darbe üstüne darbeler yapıldı. (17-25 Aralık ve MİT TIR’larının durdurulup faş edilmesi)
Tüm bu başkaldırılarda milletin emanetine sahip çıkan Sayın Erdoğan, tüm bu darbe teşebbüslerinin üstesinden geldi.
Her seferinde hezimete uğrayan kahpelerin tek seçeneği kalmıştı: Milletin adamı olan Erdoğan’ı öldürmek!
Gözlerini karartıp bu aşağılık eyleme de yeltendiler.
Emanetine sahip çıkan liderine halk da sahip çıktı, onu yalnız bırakmadı.
Erdoğan “Ölümüne!” deyip ölüm yolculuğuna çıktığında, halk ölümsüzlüğü tatmak için çoktan yollardaydı.
251 şehit veren halk, o gece (15 Temmuz 2016) tankları elleriyle durdurarak destan yazdı.
Yeniden dirilişin destanıydı bu. Millet liderini bulmuş coşuyor, bayrak rüzgârını bulmuş dalgalanıyordu.
Ve bu yeniden diriliş, taze bir başlangıçtı!
Paylaş