Paylaş
İki yıllık pandemi döneminde, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ekonominin çarkları ağır aksak işledi. Ardından, kuzeyimizde Ukrayna-Rusya savaşı patlak verdi. Enerji fiyatlarının patlamasıyla birlikte, tüm mal ve hizmetlerde aşırı derecede fiyat artışları oldu.
Ayrıca on ilimizi etkileyen, üst üste asrın depremleri meydana geldi.
Bütün bu olumsuzluklara, bir de içimizdeki doyumsuzların ahlaksızlıkları ve aşırı kazanma hırsları eklenince piyasalar altüst oldu.
Burada bir şerh düşüp önceki hükümet dönemindeki Ticaret Bakanlığı’nın ve hangi partiden olursa olsun belediyelerin, piyasaları denetim konusundaki acizliğini ve tam tabiriyle piyasaların başı boş bırakıldığını kaydetmek isteriz.
Zira biz, serbest piyasa ekonomisinden, piyasaların başı boş bırakılmasını ve tüketiciyi, vicdansız ve insafsız satıcının vicdanına (!) ve insafına (!) terk etmek olduğunu anlayıp uygulamışız.
Tüm bu olumsuzluklar, iktidarın aleyhine, muhalefet partilerinin lehineydi.
Ana muhalefet partisi olan CHP, bu olumsuz şartları bile kullanıp iktidara alternatif olmayı denemedi, olur olmaz partilerle ve hatta terör örgütleriyle ve onların uzantılarıyla, sözde ittifaklar kurup ve daha da vahimi gizli mutabakatlarla ülkeyi uçurumun kenarına getirmeyi yeğledi.
Doğrusu biz, Kılıçdaroğlu’nun, bu kafa yapısıyla neye hizmet ettiğini anlayabilmiş değiliz.
Sözde cumhurbaşkanlığına talip, gerçekte ise devletin o yüce makamını ve yetkilerini başkalarına peşkeş çeken ve kelimenin tam anlamıyla makam hırsıyla ne yaptığını bilmeyen aklı örtük bir hırs kumkumasıyla karşı karşıyayız.
Şu gizli pazarlığa bakar mısınız: Devletin başkanına (Cumhurbaşkanı) bağlı olan MİT’in yönetimini başka bir partiye vermiş ve bununla ilgili gizli mutabakat zaptı imzalamış. Bu durumdan ne kendi partisinin mensuplarının ve diğer ittifak ortaklarının haberleri var.
Ülkenin istihbarat teşkilatının yönetimini, devlet başkanından alıp herhangi bir partiye bağlamak istemek ne demektir? Böyle bir devlet yönetimi olur mu? Üstelik aynı parti, İçişleri Bakanlığı’nı da istiyor. Yüzde 2’lik parti, devlet içinde paralel devlet oluşturacak.
Kılıçdaroğlu buna evet diyor. Bu durum, ‘Ben görüntüde cumhurbaşkanı olayım, gerçekte ise sen cumhurbaşkanı ol ve ülkeyi sen yönet’ demektir.
Öyle ya; ülkenin istihbaratının, valilerinin, kaymakamlarının ve Emniyet ile Jandarma teşkilatlarının yönetimlerini verdikten sonra, siz, neyin cumhurbaşkanı olacak ve neyi yöneteceksiniz?
Ülkemizin ne büyük bir felaketin eşiğinden döndüğünü görüyor musunuz?
Yüzde 2’lik bir partiye, devletin istihbaratını peşkeş çeken bu kafa, yüzde 8 oy alan ‘bölücü’ partilere acaba hangi tavizleri vermişti? Nitekim mahut partilerin yetkilileri, Kılıçdaroğlu’ndan, ‘kendileriyle kapalı kapılar ardında yapmış olduğu görüşmelerde, ne tür tavizler verdiğini’ açıklamasını istemişlerdi.
Bırakınız gizli mutabakat zabıtlarını, açıkça vurgulanan özerklik ve teröristlere af hususları bile ülkemizi paramparça etmeye yetiyor ve artıyordu bile.
Ey akıl! Neredesin?
Çok şükür ki onlarda olmayan milletimizde fazlasıyla var ve onca sıkıntı içinde bile, sahip olduğu o engin irfanıyla, bu akıl fukaralarına pabuç bırakmadı.
Oyunu güven ve istikrardan yana kullanarak, aportta bekleyen tüm çakalların heveslerini kursaklarında bıraktı.
Paylaş