Paylaş
1911 yılına kadar, din adına öyle önüne gelen ahkâm kesemezdi, kitap yazıp fetva veremezdi.
Mesela eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in dedesi olan Mustafa Şükrü Efendi’nin de içinde yer aldığı, Sultan Abdülhamid’in ‘huzur hocaları’nın teşkil ettiği ‘Tetkik-i Müellefat Encümeni’, yayınlanacak eserlerin dine uygunluğunu denetlerdi.
Bu eserler, dine uygunsa yayınlanır, değilse yayınlanmalarına müsaade edilmezdi.
Bu kurul aynı zamanda, ‘Meclis-i Tetkikat-ı Şeriyye’, yani dini Danıştay görevini de yerine getirirdi. Sorulan dini sorulara, öyle kafadan, ezbere cevap verilmez; kaynak gösterilerek ve yazılı olarak cevap verilirdi.
1911 yılında İttihatçılar, şeyhülislamlık makamına bir masonu getirdiler, o da bu kurulları işlevleriyle beraber ortadan kaldırdı.
Bundan böyle isteyen istediği şekilde din kitabı yazabilecek ve basıp piyasaya sürebilecekti.
Öyle de oldu.
O günden itibaren her türlü gaye için, doğru-yanlış din kitabı yazılıp basıldı.
Cumhuriyet ise bu denli keşmekeşe, dini eğitimi yasaklayarak tuz biber ekti. Yer üstünde ortadan kaldırılan din eğitimi, bu kez yerin altına girdi ve tamamen resmi kontrolden çıktı.
Bununla da yetinilmedi, din uydurma gayretkeşliğine de girişildi.
Beşeri planda korumasız kalan din (İslam dini) ya büsbütün inkâr edilip rafa kaldırıldı ya da kapanın elinde kaldı.
Her şeyh bozuntusuna ve hatta her kafaya göre bir din anlayışı türedi.
Gerçek manada kendilerini tüketen ve bitiren tarikatların, manen kapalı olan kapılarına kilit vuruldu. Bunlar da yeraltına çekildi ve günümüze kadar geldi.
Sözde şeyhlik babadan oğula geçti ve birçokları için bu yol (tarikat) geçim kapısı oldu.
Bu durum ise iç ve dış istihbarat örgütlerinin gökte arayıp da yerde buldukları bir madendi.
Artık sakal bırakıp, cüppe giyip sarık takan bir sürü şeyh müsveddesi, konu mankeni olup kullanıldı ve kullanılmaya devam ediliyor.
28 Şubat sürecinde Ali Kalkancılar, Müslüm Gündüzler, Fadime Şahinler, ‘Kara Ses’ Metin Kaplanlar üzerinden toplum dizayn edildi.
CIA emrindeki FETÖ ile de ülkemiz paramparça edilip ABD’ye teslim edilmek istendi.
Eğrisi ve doğrusuyla tüm bu yapılanmaları kontrol etmek ve zapturapt altına almak çok kolaydır. Yeter ki devlet iyi niyetli olsun! Devlet kimlerin yönünü ahirete, kimlerin yönünü Çankaya’ya çevirdiğini bilmiyor mu?
Hepsinin içi ajan kaynıyor, nasıl bilinmez?
Dikkat edilirse son günlerde tarikat adı altında yine kullanışlı tipler arz-ı endam ediyor ya da ettiriliyorlar.
Hedef belli: Dine ve gerçek dindarlara zarar vermek. FETÖ’nün açtığı gediği büyütüp, dini ve dindarı aşağılamak ve toplumu birbirine diş biler hale getirmek.
Devlet, Anayasa’nın kendine yüklediği görevi üstlenip dine ve dindarlara uzanan bu kirli elleri kırmalı ve din kisvesi altında dolaşan soytarılara, şaklabanlara, bezirgânlara, şakilere (Allah’a giden yolları kesen, kapatan) haddini bildirmelidir.
Birileri, bunları kontrol altında tutup kullandığını zannediyorsa, ateşle oynuyorlar!
Zira FETÖ’nün tahribatı ortada, daha onlarca yıl bu pislik temizlenemez.
Yazık değil mi bu millete?
Paylaş