Paylaş
Koca bir insanlık, esaret kıtaları halinde, modernleşme adına hızla vahşete sürükleniyor.
Sosyal medya denen ve aynı kaynaktan beslenen, yalan, iftira ve küfür söylemini şiar edinen oldukça geniş bir kitle var. Toplumun önderleri diyebileceğimiz kişiler de -ki bunların içinde gazeteci-yazar, sanatçı ve siyasi aktörler de var- maalesef bu kitlenin ön safında yer alıyorlar.
Bilgiye (sağlam olmayan) erişmenin son derece hızlı ve zahmetsiz olduğu günümüzde, birbirine küfür ve hakaretin bin bir türlüsünü yapabilir, enva-ı çeşit iftiraları atabilirsiniz.
İnsanların yazılarından veya konuşmalarından, işinize gelen cümleleri cımbızla seçip, yalanlarla süsleyip, medyada, sosyal ağlarda kamuoyu oluşturarak sanal lince de sebep olabilirsiniz. Hem de en ufak bir adli takibe uğramadan bu denli iğrençlikleri sergileyebilirsiniz!
Tu-kaka edilip ötekileştirilen ve suçlanan kişi ya da kişilere yönelik kullanılan söylemler, onları kamuoyu karşısında ‘tehdit’ unsuru olarak gösterip ‘hedef’ haline getiriyor.
Çoğu zaman bilinçli olarak yönlendirilen kalabalıklar, kendilerine yöneltilen en ufak eleştirilere bile öfke kusuyor. Üstelik bunu yapanlar, özgürlüklerin ve demokrasinin yılmaz savunucuları!
Bizden olmayana saygı göstermemek, bizim, ülkece devamlı sınıfta kaldığımız bir erdem.
Geçmişte resmi ideolojinin faşist uygulayıcıları, kendilerinden görmediklerine, özellikle muhafazakâr kesime ve öteki olarak addettiklerine türlü zulümler uyguladı. İnsana ait en temel hak ve özgürlükleri ellerinden aldılar. Bununla birlikte hiç utanmadılar, pişman olmadılar, özür dilemediler.
Hatta bugün bile yaptıklarını savunacak kadar arsız ve pervasızdırlar.
Belli ki, geçmişten, onca gayriinsani uygulamalardan hiçbirimiz gerekli dersi çıkarmadık. Yönetim erkini eline geçiren kimse, kendi fütursuzluklarını ayyuka çıkarmakta bir beis görmüyor.
Baskı ve zulüm erbabının her birisi, sergiledikleri vahşetle, savunageldiği ideolojileri veya kutsalları ile çelişiyor ama ne gam?!
Bütün bu olumsuzlukların sebebi, her birimizin yanlış kaynaktan besleniyor olmamızdır. Hazır, araştırılmamış, ne idüğü belirsiz bilgi bizi yanıltıyor ve ters istikametlere yöneltiyor.
Doğruyu asla araştırmıyoruz, kolayından hazıra (yalan ve yanlış da olsa) konuyoruz.
Tek ölçümüz kalabalıklar, onlara karışarak haklı çıkmayı bekliyoruz!
Kurtuluşumuzu kalabalıklara karışmakta arıyoruz!
Kalabalıklarla birlikte bir yanlıştan diğerine sürükleniyoruz!
İliklerimize kadar işlemiş şiddetin her türlüsünü hunharca işliyoruz. Küçücük dünyamızda ‘bizim’ dışımızdakiler asla umurumuzda değil.
Oysa bu koca dünyada, bizden çok çok farklı, yığınla insanla birlikte yaşamak ve bu yerküreyi hep beraber paylaşmak zorundayız.
Bunun da yegâne yolu, robotluktan çıkıp esaretten kurtulmaktır.
Kendimiz olmaktır.
Paylaş