Paylaş
ABD ve bilumum İslam karşıtları gökte aradıklarını yerde bulmanın (Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmak) sevinciyle İran ve Suudi gibi sözde İslam rejimlerinin üzerine titrerler ve asla yıkılmalarını istemezler.
Zira İran, tarih boyu hep Müslümanlarla savaşmıştır, hiçbir gayrimüslim devletle savaşmamıştır. Mesela Osmanlı ne zaman Avrupa’ya sefere çıktıysa, İran bu durumu fırsat bilip arkadan vurmuştur.
Bakınız, aynı Fars geleneğinden gelmesine rağmen, Pakistanlı ünlü şair M. İkbal, İranlılar için şu ilginç tespiti yapar: “Farslar İslamlaşma yerine, İslam’ı Farslaştırdılar!”
İran’ın din algısında inançla (akide) devlet (yönetim) aynı düzlemde, birbirinin olmazsa olmazıdır.
İran Şia inancındadır, bu inanca göre sahabe (Peygamberimizin arkadaşları) bütünüyle kâfirdir. İmamlar (ayetullahlar) tıpkı peygamberler gibi masumdur. Nitekim İran anayasası kaynak olarak kitap, yani Kuran-ı Kerim’i (ki, o da eksiktir!) ve Peygamber’in sünneti yerine imamların sünnetini esas alır.
Kuran-ı Kerim haşa eksikse, Hicr Suresi’nin 9. ayetine ne diyecekler? Mealen: “Şüphesiz ki zikri (Kuran) biz indirdik, onu koruyacak olan da biziz”. Yani sümme hâşâ Allah, indirdiği kitabı korumaktan aciz mi? Allah’a bu denli bir isnatta bulunan İslam dairesinde kalabilir mi?
Şia’nın diğer bir özelliği de ‘takiye’ dir. Yani kendilerini gizlemeleri, olduğu gibi görünmemeleri, ki bu hal İslami inançla (ihlas) taban tabana zıttır.
Yeryüzündeki tüm ehl-i sünnet itikadındaki İslam ülkelerine bakın, bunlardan hiçbiri İran’da veya Suudi Arabistan’da Sünniliği yayma gayretinde değildir.
Ama İran ve Suudi Arabistan, tüm dünyada Şiiliği ve Vehhabiliği yayma gayretindedir. Bunun da başlıca sebebi, bu her iki grubun, kendinden olmayanları Müslüman saymamalarıdır.
İran’ın gayesi, inancını ve rejimini, diğer İslam ülkelerine ihraç etmektir. Bu cümleden olarak, Afganistan ve Pakistan’da Fatımiyyun Tugayları’yla, Irak’ta, Suriye’de ve Lübnan’da Haşdi Şabi ve Hizbullah’la, Yemen’de Husilerle sürekli Sünnilerle savaş halindedirler.
Öldürülen Kudüs Tugayları Komutanı Kasım Süleymani’nin Sünnilere uyguladığı katliamı ve hatta soykırımı, dünyanın en kanlı terör örgütü olan PKK bile yapmamıştır, yapamamıştır.
Bunların Irak’taki Sünni azınlığa uyguladıkları baskı ve zulümler yüzünden DAEŞ denilen sözde Sünni, gerçekte ise canavarlar sürüsü doğdu.
ABD tavşana kaç, tazıya tut deyip avuç ovuşturarak, Müslümanları bu canavar sürülerine ‘Allahü ekber’ diyerek kırdırdı, kırdırıyor.
ABD, her iki taraf da çizmeyi aşmaya meyledince, önce DEAŞ’ın, bilahare Kudüs Tugayları’nın başlarını koparıp her iki kesime suret-i haktan göründü.
İyi de, tüm bu melunlara karşı enva-i çeşit melanetleri işleyen ABD, çok mu masum?
Unutulmasın ki, zalimler, yeryüzünde bir şekliyle adalet vasıtasıdırlar. Nasıl mı?
Zalimler eğeye benzer, zulmettiklerine acı ve işkence çektirip onları öldürürken (törpülerken), zamanla kendi dişleri de aşınır ve büsbütün körelir.
Artık intikam alınma sırası onlardadır.
Zira, ‘Kuluna zulmetmez Hüdası, kulun çektiği kendi cezası’.
Paylaş