Paylaş
Bu yüzdendir ki siyasi partilerimizin büyük çoğunluğu lidere endekslidir. Dün, CHP denilince İnönü, DP denilince Menderes, AP ve DYP denilince Demirel, ANAP denilince Özal, MSP ve RP denilince Erbakan anlaşıldığı gibi, bugün de AK Parti denilince Erdoğan, MHP denilince Bahçeli anlaşılıyor.
İşin tuhafına bakın ki CHP denilince Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti delince Akşener akla gelmiyor, gelemiyor. Zira birisi kasetle geldi, diğeri ise henüz rüştünü ispat etmiş değildir. Zira suni bir oluşum olup her an dağılacakmış gibi bir görüntü vermektedir.
Malum, kasetle siyasi parti genel başkanı olunabilir ama lider olunamaz. Nitekim Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkan oldu lakin lider olmayı beceremedi. Burada, bir değil tam iki yerde hakkını teslim etmemiz lazım. Lider olmayı beceremedi lakin şu iki şeyi pekâlâ başardı.
Bunlardan birincisi, 12 yıllık genel başkanlığı döneminde 13 kez üst üste seçim kaybetmesine rağmen koltuğunu kaybetmedi. Oysa bilinen CHP, hizipler ve kurultaylar partisidir. Orada, her türlü makam için kıran kırana mücadele verilir.
Kılıçdaroğlu, CHP’yi öylesine çığırından çıkardı ki, dünya yansa bunların hasırı yanmıyor. Fırtına da bile, partide tek yaprak kımıldamıyor. Koca ana muhalefet partisini muma döndürdü ki onca başarısızlıklar ve hezimetlerden sonra bile kimseden çıt çıkmıyor, çıkamıyor.
Bu, az-buz bir başarı değildir. Bahse konu başarılar elbetteki Kılıçdaroğlu’nun şahsını ilgilendiren kazanımlardır. O kazanırken partisi batmış, bunun hiçbir önemi yoktur. Nitekim olmamıştır da.
Kılıçdaroğlu, bu bakımdan Mesut Yılmaz’a benzemektedir. O da ANAP’ın başında iken, Şanlıurfa il başkanına varıncaya değin kadrolarını Rizelilerden doldurmuştu. Kılıçdaroğlu da, mezhebi bir hesapla, CHP’de kadrolaşma yapmaktadır.
Her ikisi de, siyasi parti genel başkanı kaldılar ama muma çevirdikleri partilerini mum gibi erimekten kurtaramadılar.
Kılıçdaroğlu’nun ikinci büyük başarısı ise, onca benzemezi ve hatta birbirlerine düşman gözüken çeşitli siyasi partileri, seçim öncesi Erdoğan karşısında bir araya getirip aynı potada eritmesidir.
Dikkat edin, burada da şahsi ve hesabi bir başarı söz konusudur. Kendisi cumhurbaşkanı seçilebilmek için partisini feda etmiştir. Esamisi okunmayan küsurat partilerine onlarca vekil kaptırmıştır.
Düşünün: Bu kişide ne gibi meziyetler var ki ABD’si, AB’si, PKK’sı, FETÖ’sü, HDP’si, İYİ Partisi, sosyal medyası, dünyanın en etkili basın-yayın kuruluşları, Süleymancısı, Nurcusu, Kemalist’i, LGBT’lisi vb. bu kişinin arkasında hizalanıyor ve onu seçtirmek için varını yoğunu ortaya koyuyor?
Bütün bu güçleri arkasına alabilmek kolay mı sanıyorsunuz?
Kılıçdaroğlu bunu başardı ama ne uğruna? Ona göre, cumhurbaşkanlığı koltuğu uğruna!
Peki, o koltuk gelseydi neler gidecekti bunu düşündünüz mü?
Ben söyleyeyim mi?
Ülke gidecekti.
İşte bundan dolayıdır ki özellikle ana muhalefet partisine genel başkan değil, lider (yerli ve milli) gerektir.
Paylaş