Paylaş
Nitekim bu iş için az uğraşılmadı. İçeride 80 FETÖ’cü milletvekili olduğu dahi iddia edildi.
Ama gelin görün ki AK Parti’de beklenen bölünme olmadı. Sadece, partiye hasbi değil, hesabi gelen birkaç kişi ayrıldı. Parti, eskisinden daha sağlam olarak ayakta kaldı. İşte buna, yel kayadan ne alır denir.
Ki sağda olsun solda olsun, bu büyüklükteki merkez partilerinde bölünme olması normal ve hatta kaçınılmazdır.
Siyasi partiler tarihimiz, bu hale tanıktır.
Şahsen benim de vaktiyle içinde yer aldığım AK Parti’nin bölünmemesinin ve onca yıpranmışlığına rağmen (iktidar yıpratır), canlı ve heyecanlı kalmasının iki sebebi vardır.
Birincisi, AK Parti kadrolarının hasbi olmaları, yani dava insanı olmaları ve genel başkan pozisyonundaki kişinin ‘lider’ olması.
Ne hazin bir manzaradır ki iktidara alternatif konumundaki CHP, milletçe geçtiğimiz başkanlık modelinin hâlâ farkında değil. Hâlâ eski şiirin rüzgârına yelken açıyor ve kaybettiği değirmeninin gürültüsünü arıyor!
Atı alan Üsküdar’ı geçmiş, bunların haberleri yok!
Zoraki dostlarını da olmayacak duaya âmin dedirtti ve onları da hayal âlemine soktu.
Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına nasıl geldiği, cümle âlemin malumudur. Onca seçim yenilgisine rağmen ne genel başkanlığı bırakıyor ve ne de geçilen yeni sistemin gereği, Cumhurbaşkanlığına aday oluyor.
Partisinden çıkan adayı da istiskal etmek için elinden geleni ardına koymuyor. Onu, “Gel Muharrem!” diye çağırıyor, seçimde yalnız bırakıyor ve kurultayda tuvaletin önüne oturtuyor.
Sonunda 40 yıllık Kani’yi (CHP’li), Yani yaptı(!) ve Muharrem İnce’yi, ete kemiğe büründüğü partisinden istifa etmek zorunda bıraktı.
Muharrem İnce, partisinden istifa etmemek için çok direndi, çok ince hesaplar yaptı; boşa koydu dolmadı, doluya koydu almadı ve sonunda en zor kararı aldı.
Muharrem İnce bir Bülent Ecevit değil. Ecevit, CHP’de asırlık çınarı devirdi lakin yine CHP’de yaranamayıp ayrı parti kurmak zorunda kaldı.
Ama ne yaptı etti, partisini (DSP) koalisyonla da olsa, iktidara taşımasını bildi.
Muharrem İnce’nin önünde çok uzun ve gerçekten çok ‘ince’ bir yol var.
Şansı kadar, şansızlığı da var.
Kalabalıkları sürükleyebilmesi için ‘lider’ olmak zorunda. Ayrıca lider doğulur mu, sonradan olunabilir mi;¸bunu da ispatlamak bizzat kendisine düşüyor.
İddiasını ispatlamak, yani kuvveden fiile çıkarabilmek için bunu başarması lazım, aksi halde Davutoğlu’nun Gelecek Partisi, Babacan’ın DEVA Partisi gibi iki arada bir derede kalır.
CHP kanadından örnek vermek gerekirse, en fazla Turhan Feyzioğlu’nun Cumhuriyetçi Güven Partisi gibi, pişmiş aşa su katmış olur.
İnce’nin iddiası yerinde; yüzde 51’e talip, yani oyunu kuralına göre oynuyor. Başarıp başarmayacağını zaman gösterecek. Daha açık ifadesiyle, bunu siyasi karizması ve performansı belirleyecek.
Küsurat partileri gibi, onun bunun arkasına takılıp ‘bezirgânlık’ yapmıyor.
Onlar gibi, ne koparırım düşüncesiyle yüzde 0.5’lerin peşinde koşmuyor.
Kısaca “Ben yapacağım, bu işi başaracağım” diyor.
Görelim bakalım!
Paylaş