Paylaş
Şair bu durumu ne güzel özetlemiş: “Girmeden tefrika bir millete düşman giremez/Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.” (M. A. Ersoy)
İnsanı en iyi bilen Yaradan da şöyle buyuruyor: “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslamiyet) sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın.” (Al-i İmran suresi, 103. ayet meali)
Terörle mücadele, milli savunma meselesidir. Hele Türkiye gibi devlet ve millet hayatına kast eden, PKK ve FETÖ vb gibi terör örgütleriyle mücadele, tam anlamıyla beka meselesidir.
Çünkü her iki örgüt de asla mevzi olmayıp küreseldir ve tüm bu terör örgütlerinin arkasında, devletler çapında dış güçler vardır.
Türkiye, görünürde bu örgütlerle mücadele ediyorsa da gerçekte bunları maşa olarak kullanan devletlerle savaşmaktadır.
Bundan dolayıdır ki içeride, iktidar ve muhalefet birlik olmak zorundayız. Bu konuda particilik, bölünme olmaz, olmamalıdır. Zira verilmekte olan milli mücadeledir ve asla bölünme kaldırmaz.
Bu terör örgütlerini destekleyen ve üzerimize salan devletlerle biz, dost ve müttefik görünüyoruz. Görünüşte de olsa, bu hal bir realitedir.
Yani dost ve müttefik bildiğimiz, gerçekte düşmanlığın envaı çeşidini sergileyen bu güçler, bizim içimizdeler. Devlet ve millet hayatımızın kılcallarına değin nüfuz etmişler. (NATO, FETÖ vb.)
Mahut düşmanın en büyük gücü de bizim içerideki parçalanmış halimizdir. Düşman, bu denli parçalanmışlığımızdan istifade ederek kendince haklı söylem ve eylem geliştiriyor. Zira içimizdekilerden kendine destek buluyor.
Biz içeride kaya gibi, bir bütün halinde dimdik durursak, en sert yel (en kavi düşman) bile bu kayadan ancak toz koparabilir.
Bakınız 90’lı yıllarda DYP-SHP koalisyonu döneminde, PKK ile mücadelede ABD’nin, Türkiye ile istihbarat paylaşımı yaptığını o günün yetkilileri (M. Ağar) söylüyor. Dolayısıyla başarı da sağlanıyor.
Bugün ise aynı ABD, kontra gidip yanlış istihbarat paylaşıyor ve doğrusu, istihbaratı karşı tarafa (terör örgütlerine) veriyor.
ABD, içimizdeki parçalanmışlığımızdan güç alarak, bu parçalı halden kendine yandaş bularak mahut kepaze halini sergileyebiliyor. Nitekim ABD, terör örgütlerine silah ve mühimmat verirken, içimizden birileri bu yapıların terör örgütü olmadıklarını söylüyor.
Ne hazin bir manzaradır ki devlet ve millet hayatımızın beka konusunda bile sorumsuz bir muhalefetle karşı karşıyayız.
Ana muhalefet partimiz, yaptığı açıklamada sözde örtülü ortaklık yaptığı HDP’yi darıltmama adına terör örgütünün adını ağzına alamıyor.
Bununla da yetinse bir derece... PKK alçaklarının hunharca katlettiği 13 vatandaşımızın şehit olmasından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sorumlu tuttuğunu açıklıyor.
Bu denli sorumsuzlukla, şehitlerimizin ruhlarını ve terörle mücadele eden güvenlik güçlerimizi nasıl incittiğini düşünemiyor. Bu söylemiyle terör örgütü PKK’yı akladığını akledemiyor!
Ana muhalefet partimizin genel başkanı da tıpkı ABD gibi, YPG’ye terör örgütü demiyor ve ekliyor: “YPG bize ne yapacakmış? YPG, kendi vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşumdur. Teröre başvurmadığı sürece biz YPG’yi terör örgütü olarak göremeyiz.”
PKK’nın ismini ağzına alamayan, YPG’nin PKK olduğunu söyleyebilir mi?
Bu saatten sonra adını söylese de bir şey değişmiyor; zira PKK eylemlerinin tek suçlusu Erdoğan!
Paylaş