Paylaş
Tanzimat’tan beri eğitimle resmen oyun oynuyoruz, birimizin yaptığını diğerimiz bozuyor; işi kavgaya kadar götürüyor lakin bir türlü arzu edilen sonuca ulaşamıyoruz.
Eğitimin en önemli öğesi öğretmendir (eğitici). Oysa biz, öğretmen yetiştiren kurumları bile siyasete kurban verdik. Hızlandırılmış eğitimle (ne demekse ve nasıl oluyorsa) üç ayda öğretmen yetiştirip okullara gönderdik ve bunlara çocuklarımızı emanet ettik.
Kabağın bile yetişemediği sürede biz öğretmen yetiştirdik!
Sonuç ortada: Ört ki ölem!
Tanzimat’la birlikte medreselerdeki (üniversite) fen bölümlerinden din derslerini, ilahiyat bölümlerinden de fen derslerini kaldırdık. Bunun sonucu ne oldu biliyor musunuz?
Köydeki öğretmenle imam birbirini anlayamaz oldu. İmamın cemaati ile öğretmenin etrafındakiler de birbirine diş biler oldu.
Nedeni çok basit: İnsan bilmediğinin düşmanıdır. Öğretmen dini bilmiyor ona karşı, imam da fen bilimlerini bilmiyor ona karşı.
Buyurun eğitimde bugün geldiğimiz nokta, kelimenin tam anlamıyla felaket. İşte 2019 YKS analizi:
Yürekler acısı bu tablo (S.0.S) ne diyor biliyor musunuz? Bir an önce bu savaşı başlatın ve kazanmak için ne gerekiyorsa yapın!
Zorunlu eğitim süresi olan 12 yıl boyunca mevcut müfredata göre çocuklara eğitim veriliyor. Üniversite giriş sınavlarında bu temel derslerden yapılan ortalama net sayısı 4-6 arasıdır. Sürekli sınava hazırladığımız, etüt merkezlerinde testlerle boğuşan çocuklarımız neden başarılı olamıyor?
Bu denli başarısızlığın temelinde bizim yanlış yönlendirmemiz olmasın!
Ayrıca, niçin herkes üniversite okumak zorunda olsun? Ara eleman işgücünün teminini nasıl sağlayacağız?
Batı Batı deyip yırtınıp duruyoruz, Batı’nın eğitim sisteminde çocukların yüzde 70’i kendi becerilerine göre meslek eğitimine yönlendiriliyor.
Hangi kafaya hizmet ediyorsak, eğitimde de piramidi ters oturtmuşuz. Tabanda mesleki eğitimi yaygınlaştıracağımıza, herkese üniversite gibi bir garabetin peşindeyiz.
Onların da hali ortada! (Üniversiteyi bitirmiş, diploması var ama dilekçe yazmaktan aciz!)
İşveren istiyor, devlet planlamasını yapıp sanayi bölgeleri kuruyor. Ama gelin görün ki oralarda çalışacak kalifiye eleman yok.
Okulu yok ki, nasıl olsun?
Bütün bu yanlışlardan sonra, işsizlikten ve büyük kentlere göçten şikâyet etmeye hakkımız var mı?
Bu kısırdöngü daha nereye kadar?
Paylaş