Paylaş
1999 yılındaki İzmit merkezli 7.4’lük büyük depremden sonra, ülkemizin muhtelif yerleri tabiri caizse beşik gibi sallanıp durdu. Bunların hepsi orta ve ortanın altındaki depremlerdi. Nitekim daha önce de Elazığ’da aynı merkezli bir deprem olmuştu.
Bu kez 6.8’lik büyükçe bir deprem oldu ve yıkıcı tesir yaptı.
Yine gördük ki deprem değil, binalar öldürdü. Zira yıkılan binaların hepsi de Deprem Yönetmeliği çıkmadan önce yapılmış, depreme dayanıksız binalar.
Özellikle 1999 büyük depreminden sonra inşaatlar eskisi gibi başıboş bırakılmadı, yenilenen mevzuata göre inşaat yapımına hız verildi.
Depreme dayanıksız eski binalar için de dönüşüm kararları alındı. Bunların topluca (kentsel) olabileceği gibi tek tek de yapılabilirliğinin önü açıldı.
Bu deprem sonrasında da devlet, tüm imkânlarını seferber ederek yardıma koştu. İyi de devletin (yerel ve merkezi yönetim) asıl yapması gereken deprem öncesindeki faaliyetler değil mi?
Depremler mukadder olup önlenemeyeceğine göre, depreme dayanıklı binalar yapmaktan başka çaremiz yoktur.
Bilindiği üzere Kentsel Dönüşüm Eylem Planı’na göre Türkiye’de riskli 6.7 milyon binanın 20 yıl içerisinde dönüştürülmesi hedefleniyor.
Binaları 1999’dan önce yapılmış vatandaşlar duyarlı olup kendi güvenlikleri açısından evlerinin risk tespitini yaptırmaları gerekmektedir.
Deprem dayanıklılık testleri riskli çıkan binaların yıkılması zorunludur, bu aşamada kentsel dönüşüm süreci devreye giriyor. Risk tespiti için binadaki tüm sakinlerin başvurusu gerekmiyor, içlerinden biri bile başvursa bu tespit yaptırılıyor.
Şayet riskli binanız varsa, bunu gösteren rapor bağlı bulunduğu belediyeye gönderiliyor. Oradan da altyapı kentsel dönüşüm il müdürlüğüne ve tapu müdürlüğüne bildiriliyor.
Bu durumda ilgili binaya ‘riskli yapı’ şerhi işleniyor ve maliklere bu durum tebliğ ediliyor.
Bu tebliğden itibaren -itiraz yoksa- bina 60 gün içinde yıkılıyor.
Hükümetin uygulamaya koyduğu ‘Türkiye genelinde her yıl yüz bin konut’ projesinin ne denli elzem olduğu, bir milyonu aşkın başvurudan bir kere daha görüldü.
Türkiyemizin inşaat tekniği ve yapımında geldiği yerle mevcut yapılaşma (çarpık) birbirine hiç yakışmıyor.
Yeni depremlerin gelmesi kaçınılmaz. Gelecek bu depremleri yeni (depreme dayanıklı) binalarla karşılayamadığımız müddetçe, enkaz altından cesetler çıkarmaya devam edeceğiz.
Bu işin şakası yok, zira bu işte “Yarın yaparım” diyenler helak oldu (olacak!).
Paylaş