Paylaş
Daha açık ifadesiyle; atanmışları (sivil ve askeri bürokrasi) seçilmişlerin emrine vermektir. Seçilmişleri amir, atanmışları memur kılmaktır.
Daha işin başlangıcından beri, bize demokrasicilik oynatmalarının temelinde millete güvensizlik yatmaktadır. Millete tepeden bakan, onu horlayan, onu insan yerine koymayan bir zihniyet; demokrasimizi geliştirmedi.
Geliştirmek isteyenlere mani oldu.
Kendilerini dev aynasında; milleti ise sinek kadar görüp; ‘Bizim oylarımızla, cahil-cühelanın oyu bir olur mu?’, ‘Cahil, askerde okuma-yazma öğrettiğimiz baldırı çıplaklar ne ki, bunların seçtikleri ne olsun?’ diyerek milli iradeyi istiskal ettiler.
Lafa gelince, milli iradenin üstünde güç yok, tatbikatta ise milli irade kimsenin umurunda değildi. Düşünebiliyor musunuz; Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı tutukladı.
O komutanın, Anayasa’da ve kanunlarda belirtilen görevi; cumhurbaşkanını, ölümü pahasına korumaktır. Aynı asker ise Anayasa’yı ihlal ederek, cinayetlerin en büyüğünü işliyor. Meclis’i kapatıyor, seçilen milletvekillerini suçlu addedip içeri alıyor, Başbakan ve Bakanlara (Hükümet) katil muamelesi yapıyor, Anayasa’yı rafa kaldırıyor, milli iradeyi yok sayıyor, demokratik tüm hürriyetleri kısıtlıyor. Ve dönüp utanmadan diyor ki: “Bu yaptığımın adı ‘Anayasa ve Hürriyet Bayramı’dır.”
Halka da diyor ki: ‘Gelin hep beraber kutlayalım!’
Delinin zoruna bak!
Biliyorum, gülüyorsunuz ama gülmeyin zira bu absürt bayram(!) 1980 darbesine kadar kutlanageldi. Üstelik bunu da kaldıran yine başka bir askeri idare idi.
Demokrasinin belkemiği olan halkın kendisi ise tüm bu olup bitenleri sadece seyrediyordu.
Her on yılda bir yapılan darbelerle milli irade askıya alındı ve darbe ürünü olan anayasalarla toplum hizaya getirildi.
Vesayetin ve onun kanlı eli olan darbelerin adı, ‘Demokrasiyi rayına oturtmak!’ oldu! Hiçbir demokratik ülkede, bundan bahsedilemez lakin işbu rivayet bizde moda olmuştu!
Vesayetle hastalıklı (illetli) sivil idareye bile tahammül edemediler ve on yıl dolmadan, sabah erken kalkan asker darbe yaptı.
Dünyanın bütün demokratik ülkelerinde, Genelkurmay Başkanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıkları, Milli Savunma Bakanlıklarına bağlıdır.
Bizde öyle miydi? Peki, biz mi demokratik ülkeydik yoksa onlar mı?
Üstüne üstlük bir de; darbeleri kurumsal hale getiren, TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesi; adeta Demokles’in kılıcı gibi TBMM’nin üstünde asılı duruyordu.
Asla demokrat olamayan, kuzu postuna bürünen bir kısım kurt siyasetçi de (İ. İnönü, Abdullah Gül vb.) bu maddeye atıfla: ‘Şartlar gerçekleşirse darbe kaçınılmaz olur!’ diyerek cibiliyetlerini belli ediyordu.
Bütün bu antidemokratik kepazeliklere Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli son verdi ve sivil-asker her kurumu yerli yerine yerleştirerek, hepsinden önemlisi darbe heveslilerinin çanına ot tıkayarak, ülkeye demokrasiyi getirdiler.
Bir de, utanmadan kalkıp bu şahsiyetlere ve özellikle de Sayın Erdoğan’a ‘Diktatör’ diyorlar. Millete diyemediklerini, milletin seçtiğine diyerek, akılları sıra milletten intikam alıyorlar!
Kedi uzanamadığı ciğere mundar dermiş.
Paylaş