Paylaş
Farklı sol örgütlere mensup örgüt elemanları üniversiteleri basar, amfilere ders dinlemeye doluşmuş masum gençleri baskı, yıldırma ve korkutma ile zorla ortamdan çıkartırlardı.
Neymiş; ‘boykot’ yapıyorlarmış!
Bu şekilde ‘eğitim’ hakları terörize hareketlerle ellerinden alınan birçok genç okullarından soğudu, uzaklaştı ve geleceklerini kurtaramadan eğitimlerinden vazgeçtiler.
Kimi mesleksiz kaldı, kimi de eksik doktor, eksik avukat, eksik mühendis oldu.
Bugün 68’liler ve daha çok 78’liler denen kuşakların ‘diplomalı’ olsalar bile neden bazı ‘algı kalitelerinden’ mahrum oldukları hep o boykotlarda yatar.
28 Şubat apoletli zulüm döneminde zamanın medya organlarında çarşaf çarşaf listeler yayımlanırdı. Sakıncalı şirketler ve markalar halka gösterilirdi!
Kime göre ve neden sakıncalı?
Yerli sermayeye ait, bulundukları merkezlerde iş imkânı üreten, bölgeye katkı o sağlayan o yerli ve milli holdingler, o bisküvi, o sucuk, o kâğıt, o kereste fabrikaları kime ya da kimlere, nasıl zarar veriyordu ki ‘boykot’ ediliyordu?
Yurtdışındaki çalışkan ‘gurbetçilerden’ kaynak sağlayan, fayda doğurma çabasında olan o şirketler, devlete ‘sızmış’ anti-milli hainler eliyle zora sokuldular, bazıları yok edildiler.
Bugün daha fazla sanayi, daha fazla yerli sermaye, daha fazla istihdam olabilirdi. Olmadıysa kaynağı o boykot sevici anti-milli işbirlikçi hainlerde arayacaksınız.
Ya bugün?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kibir ve ihtiras abidesi (görevden uzaklaştırılan) Başkanının, suçlarını örtbas etme çabasıyla ülkeyi erkenden ‘kaosa’ sürükleme çabası başımıza dertler açmaya devam ediyor.
Ekonomik istikrar yolunda başarıyla uygulanan program özellikle ‘aparat akıl’ tarafından sabote ediliyor, meydanlarda çoğunluğu tarihten bihaber, gerçekleri sorgulama olgunluğundan uzak gençler öne sürülüyor, kolluk kuvvetleriyle çatıştırılıyor. Ve bu gençlerin aileleri de duruma sessiz, hatta çaresiz kalıyor.
Devlet ile çatışmayı şaka zanneden bir kitle aklınca meydan baskısıyla, suç örgütü iddialarını siyasi tasfiye iddiasına devşirebileceğini zannediyor.
Gelinen ‘yalpalayan’ şaşkın ördek aklı ile de boykot listeleri yayınlıyor, ‘ayy pardon’ diyerek bazılarını çıkartıyor, halkın tercihine baskı ile yön veriyor.
Bu kafa hep aynıydı, aynıdır. Yapmaya değil yıkmaya, var etmeye değil yok etmeye, yol açmaya değil tıkamaya, kolaylaştırmaya değil engellemeye odaklıdır. Ne köprü yaptırtır ne yol açtırtır ne hastane ne havalimanı inşa ettirtir. Yapanlara teşekkür etmez, nimetlerden faydalanır ama şükretmez.
Boykot ettirdikleri işletmelerin bir kısmında çalışanlar üstelik belki de meydanlarda eylemlere katılan garsonlar... O işletmelerin bir kısmı ise ‘franchise’ olan bayiler...
Vandal kafası taşıyan, markaları boykot eden ve hatta gidip o mekanlardaki müşterileri taciz eden bu kişilerin tamamı, o emri verenden gidip mekân basana dek hepsi suçludur, ekonomik tetikçidir.
Şahsen o işletmelerin yerinde olsaydım, böyle bir haksızlığa uğrasam, iş kaybımı belgeler ve beni boykot ettirtene ticari tazminat davası açardım. Açmalıdırlar!
Ben o işletmelerde, üniversiteli olarak çalışan bir genç olsaydım, işimi kaybedip sıkıntıya düştüğüm için gider bu ‘ekonomik teröristlerin’ il başkanlığı ve genel merkezi önünde bu ‘küresel işbirlikçileri’ protesto ederdim.
Slogan doğru: ‘Susma sustukça sıra sana gelecek.’
Bu kafa hep azgın azınlık olmuştur!
Paylaş