Paylaş
Birincisi, kuruluşunun hemen ertesi yılında yapılan seçimlerde tek başına iktidara gelmesi. İkincisi, tek başına olduğu iktidarını 18 yıldır kesintisiz sürdürmesi ve halen devam etmesi. Üçüncüsü, böylesine devasa bir kitle partisinin bölünmeden, yekpare olarak varlığını sürdürmesi.
AK Parti’nin tek başına iktidara geldiği 2002 seçimleri, gizli oy açık tasnifin ilk kez yapıldığı 1950 seçimlerini hatırlatıyor. 50 seçimleri öncesi de halk büyük sıkıntı içindeydi. Türkiye 2. Dünya Savaşı’na girmemiş, bununla birlikte savaşın insanı kahreden olumsuzluklarını tümüyle yaşamıştı.
Halk aydınlanmak için gazyağı bulamıyordu, ekmek karne ile veriliyordu.
Savaşa girmedik ama savaş hukuku ve savaş ekonomisi uyguladık. Cumhuriyet’in temel niteliklerine aykırı olarak kanunları uyguladık. Bu uygulamalarla eşit vatandaşlık hakkını ortadan kaldırdık. Mesela gayrimüslim (Yahudi, Rum ve Ermeni) vatandaşlar, Türklerden dört misli fazla vergi ödemekle mükellef kılındı. Veremeyenler, Aşkale’ye (Erzurum) sürülüp taşocaklarında zorunlu çalışmaya tabi tutuldu.
Maddi ve manevi olarak aç kalan halk kurtarıcı aradı, DP’yi ve Menderes’i buldu ve onu iktidar yaptı. CHP’den bıkan halk, DP ve Menderes olmayıp bir başkası da çıksaydı tereddütsüz olarak onu iktidara taşıyacaktı.
Bu hal, Türk halkı açısından öylesine bir dönüm noktasıydı ki o öfkeyle sandığa gömdüğü CHP’yi bir daha ‘sittin’ sene iktidara getirmedi.
Özal’ın vefatıyla (1993) da Türkiye sıkıntılı bir sürece girdi; yine koalisyonlar dönemi başladı ve Türkiye, içeriden ve dışarıdan adeta kapanın elinde kaldı. Gecelik faizler 7000’lere çıktı, 22 banka batırıldı, Türkiye tarihinde ilk defa esnaf yürüdü ve hükümeti protesto etti.
Canına tak eden bir esnafımız, sahip olduğu yazarkasayı, Başbakanlık’tan çıkmakta olan Bülent Ecevit’e fırlattı.
Halk öylesine bitip tükenmişti ki yapılan ilk seçimde, bir önceki seçimde yüzde 21 oyla başbakanlığa taşıdığı Ecevit’in DSP’sini yüzde 1’e (yazıyla yüzde bir) indirerek sandığa gömdü.
Ve bu halk, bir şiir okudu diye İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden alınıp hapse atılan ve siyasi yasaklı olan R. Tayyip Erdoğan’ın kurduğu ve üstelik kendisinin seçimlere giremediği partisini (AK Parti) tek başına iktidara getirdi.
Vesayet altındaki parlamenter(!) sistemimizde siyasi iktidarların yapabilecekleri şeyler sınırlıdır. AK Parti hükümetleri bu sınırları zorlayarak epeyce işler yaptı.
AK Parti hükümetleri maddi ve manevi sahalarda milli hedeflere yönelip hamle üzerine hamleler yapınca, vesayet odakları işkillendi ve başta hareketin lideri Tayyip Erdoğan olmak üzere, AK Parti iktidarını alaşağı edebilmek için darbelerin her çeşidini denediler ve denemeye devam ediyorlar.
Bu arada ülkenin ‘beka’ sorununu gözlemleyen Devlet Bahçeli ve MHP, siyasi hesapları bir kenara koyarak AK Parti iktidarına destek verdi. Hepsinden önemlisi, ülkemizi vesayet sisteminden çekip kurtaracak başkanlık sisteminin önünü açtı.
FETÖ’nün (ABD) casus yapılanması ile kılcallarına değin nüfuz edip çürüttüğü devleti yeniden yapılandırmak için başkanlık sistemi elzemdi. Tek adam sistemi şeklindeki eleştirilere kulak asmayın.
Süratle karar alıp bu badireden bir an önce çıkmamız lazım.
Kaybettikleri değirmenlerinin farkında olmayıp gürültüsünü arayan kimileri, hâlâ bu büyük tehlikenin farkında değil. Ne diyelim, Allah c.c. onlara da akıl fikir versin!
Türkiye olarak, sittin senedir ‘demokrasi’ diye kendimizi kandırmışız. Demokrasi kılıfı içinde bize sunulan vesayet rejimiydi. AK Parti işte bu vesayeti kırdı, ülkeyi gerçek demokrasiye kavuşturdu.
Eksiği, gediği yok mu? Hem de dağlar kadar ama durun, daha yeni başladık!
Artık kimse “Genelkurmay’ın ışıkları sabaha kadar yandı” manşetleri atarak halkı ve halkın seçtiği iktidarları hizaya çekmeye çalışmayacak.
Artık bu ülkede, ellerindeki tahta kılıçlarla kurgulanmış üç beş meczubun yıkabileceği bir devlet yok!
İç ve dış vesayet odaklarının kuruntularıyla birbirimizi yiyip bitirdik, kazanan hep onlar oldu.
Bakınız: Vesayet odaklarının kullandıkları maşalar bir bir deşifre olup tesirsiz hale getirilince, cascavlak ortada kalan vâsiler hep birden karşımıza dikildiler.
Unutmayın: Yeniden bir kurtuluş savaşı veriyoruz.
Artık başka yolu yok: Ya olacağız, ya olacağız!
Paylaş