Paylaş
Dünyanın tüm aklıevvelleri, ahkâm kesenleri, atıp savuranları, mangalda kül bırakmayanları bizde. İğneyi kendimize batırarak itiraf etmeliyiz ki, bu işte başı biz gazetecilerle akademisyenler çekiyoruz.
Maşallah, biz gazeteci tayfasının bilmediği konu yok, her ilimde üstat, her sanatta mahiriz!
Akademisyenlerimizin de biz gazetecilerden aşağı kalır yanı yok, onlar da en ziyade kendi branşlarının cahili olup, diğer tüm bilim ve hatta sanat dallarında allame!
Televizyon ekranlarında her akşam aynı yüzleri görmekten gına geldi. Ondan sonra da reytingler niçin yerlerde sürünüyor diye yakınıyoruz.
Hani moderndik, çağdaştık, bilimsel düşünceye saygımız vardı? Bilim bizim ışığımız, yegâne mürşidimizdi?
İşin uzmanını bile konuşturmuyoruz, lafı ağzına tıkıyor ve utanmadan, kendi önyargılarımızı, bilim diye hezeyanlarımızı dayatmaya çalışıyoruz.
Bu cüreti nereden alıyoruz dersiniz?
Tek kelime ile cehaletimizden. Zira cahil cesur olur diye boşuna dememişler. Lakin bunca katmerli cehalet için de bayağı bir tahsil gerekir!
İnsanın konuştuğu ve güldüğü konu, onun şahsiyeti hakkında bilgi verir. Bundan dolayı demişlerdir ki ya hayır konuş, ya sus!
Bizimkiler susmadıkları gibi, konuştuklarında da hayrın zerresi yok.
Program yapım ve sunucuları da bir tuhaf, konu ne olursa olsun, hemen hemen aynı konukları çıkarıyorlar. Dolayısıyla manasız sorulara lüzumsuz cevaplarla saat dolduruyorlar.
Şu çok enteresan soruya ve isminin önünde Prof. titri olan kişinin verdiği bilimsel(!) cevaba bakar mısınız?
- Ölü sayısı neden az? (İzmir depreminde)
- Çünkü İzmirliler aydın kişilerdir, evde oturmayı değil gezmeyi severler. Zekidirler, Atatürkçüdürler.
Böylece önemli bir konuya değinip tenvir ettiler, izleyiciler de pek münevver oldular, aydınlandılar.
Bu Prof. olacak kişi, aklı sıra Atatürkçülük yapıyor ve Atatürkçülüğü destekliyor. Bu sözünden sonra, Atatürkçü olmayanları de kendi safına çektiğini vehmediyor.
Sürüye kurt getirdiğinin bile farkında değil.
Ne zekâ değil mi?
Demek ki bundan böyle evlerimizde oturmayacağız (gittiğimiz yerlerde de bir yere oturmayacaksak!) deprem olduğunda can kaybı vermeyeceğiz veya çok az vereceğiz.
1999’daki İzmit, Adapazarı, Yalova depremi sabaha karşı saat 03.00’te olmuştu. Aydın, zeki olup, gezmeyi sevenler, derin uykularındaki bu depremi, ne tür bir aydınlanma ve nasıl bir sivri zekâyla atlatabilirler?
Çakma Prof. bunu da açıklasaydı agâh olurduk.
Ayrıca gezmeyi sevenlerin, gittikleri yerlerdeki binaların sağlamlığını kim garanti edebilir?
Hokkabaz profesörlük bu olsa gerek!
Yaşını başını almış bu Prof. geldi gidiyor da, bunun yetiştirmekte olduğu gençlere yazık değil mi?
Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete!
Paylaş