Paylaş
Toplumumuzun demokrasiye susamışlığının delili, önüne sandık konduğu günden bu güne önceki 27 yıllık tek parti iktidarına (CHP) son verip ona bir daha tek başına iktidar yüzü göstermemesidir!
Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanlığı makamı için: ‘O makam hiçbir faninin elinin tersiyle itebileceği bir yer değildir’ deyip kesintili de olsa 30 sene müddetle yürüttüğü Parti Genel Başkanlığı’ndan istifa edip Cumhurbaşkanı seçilmişti.
Burada bir hatıramı anlatmak durumundayım. Zira Demirel’in sözünün istisnasını görmüş ve yaşamış birisiyim. Cumhurbaşkanlığı makamını elinin tersiyle iten bir faniyi bendeniz gördüğümde, doğrusu çok hayret etmiştim.
2007’de, 367 garabetinin yaşandığı günlerdi. Herkes gibi ben de, bir gazeteci ve bir vatandaş olarak, Meclis’te çoğunluğu elinde bulunduran partinin Genel Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adayı olacağını düşünüyordum.
Baş başa kaldığımızda gazeteci olarak değil, aynı sıraları paylaşmış okul arkadaşı olarak kendisine sordum: ‘Aday sizsiniz değil mi?’ dedim. ‘Hayır, ben aday olmayacağım ama bunu en yakınlarım bile bilmiyor, sen de kimseye söyleme’ dedi.
O an, dünyalık en üstün makamı elinin tersiyle iten, gerçek bir dava insanı duruyordu karşımda.
Dünyayı elinin tersiyle itti ama gördüğümüz gibi, dünya da onun peşinden koştu ve daha sonra cumhurbaşkanı oldu. Hem de eskisi gibi sembolik değil, gerçek manada yetkili ve sorumlu devlet başkanı oldu.
Erdoğan’ın siyasi rakipleri, çeşitli nedenlerle bir araya geldi; daha doğrusu getirildi. Başta ABD Başkanı olmak üzere dışarısının aleni teşvik ve telkinleriyle oluşturulan bu birlikteliğin (Millet İttifakı) tek hedefi var: Erdoğan’ı indirmek.
Ama aynı ABD, kendi seçimlerine Rusya karıştı diye yeri göğü inletmişti! Söz konusu Türkiye seçimleri ve Erdoğan olunca burnunu sokmakta bir sakınca görmüyor.
ABD Başkanı, bu pervasız gücü bizdeki muhalefetin aymazlığından ve hatta teslimiyetinden alıyor.
Farzedelim ki Erdoğan’ı indirdiler, ondan sonra ne yapacaklarını kendileri bile bilmiyor.
Vaktiyle İttihatçılar, Sultan Abdülhamid Han’a da böyle yaptılar. Üstelik onlar, padişahı indirmekle kalmadılar, Bab-ı Ali’yi de (hükümet) basarak, askeri darbeyle yönetime el koydular. (23 Ocak 1913)
Bu maceracı grup da Batı’nın teşvik ve telkinleriyle hareket ediyordu. Öyle ki Almanya’dan trenle gönderilen yüklerin üzerinde, Devlet-i Ali Osmani-Devlet-i Aliyye yerine ‘Enverland’ yazıyordu.
İşte Almanya’nın gözdesi o Enver Paşa ve şürekâsı (ortakları) sadece on yıl içinde, cihan imparatorluğumuzu paramparça ettirdiler. Dört milyon kilometrekare vatan toprağı elden çıktığı gibi, Anadolu’muz da işgal edilmişti.
Dışarısının iç siyasetimizi dizayn etmesine göz yumulmasının, yabancılara bel bağlamanın sonucu budur.
Bakıyoruz, Erdoğan karşıtı bileşenler de günümüzdeki Batılı devletlerin büyükelçiliklerinin kapılarını aşındırıyorlar.
ABD Başkanı Biden, Erdoğan’ı indirmek için muhalefeti destekleyeceklerini söylemişti ve onun İstanbul’dan uzaklaştırıldığını ifade etmişti.
Şu halde; Erdoğan’a rakip olarak Ekrem İmamoğlu’ndan başkaları niye gelin güvey oluyorlar ki?
Ayrıca, Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığı’ndan ayrılması için aklını peynir ekmekle yemesi lazım! O, koltuğa Japon pardon Pensilvanya yapıştırıcısıyla mıhlanmış, bir daha kalkar mı?
Bulduğu derebeyliği, sonu meçhul bir maceraya feda edecek kadar saf olmasa gerektir.
Bizden söylemesi; pabuççu muştası gibi çalışan ve mahut bileşenlerle toplantı üstüne toplantı düzenleyen yabancı ülkelerin büyükelçilerinin yırtınmalarını görmüyor musunuz?
Demek ki Sayın Erdoğan, 2023 seçimlerinde yalnızca içerideki rakipleriyle değil, dost ve müttefiki (!) olduğumuz devletlerle de yarışacak.
El mi yaman bey mi, göreceğiz!
Paylaş