Paylaş
Takiyeciliği hayat düsturu olarak benimsemiş bu örgüt, bukalemun gibidir; her renge, her kılığa kolayca girer ve kendini gizler.
Sahte de olsa din temelli oluşu, masonluğu çağrıştırmaktadır. Masonluğa da girilir ama çıkılamaz. Aktif olmayan mason birader, ‘uyuyan’ olarak ilan edilir ve ancak zamanı gelince kendinden istifade edilmeye bakılır.
Destansı çapta verdiğimiz Kurtuluş Savaşı’nın sonucunu Batı, zoraki kabul etti ve aklı sıra bizim için bir plan yaptı. Bu plana göre, Türkiye’nin en iyi hali, Batı’nın gerisinde olacaktı. Hepsinden önemlisi, hemen her hususta devamlı kendilerine muhtaç olacaktık.
En ufak bir kıpırdanışta, kendimize gelişimizde, kendi ayaklarımız üzerine doğrulmaya yeltenişimizde tepemize bindiler.
Bu yüzden zaten vesayetle hastalıklı olan demokrasimizi, envaı çeşit darbelerle kuşa çevirdiler.
Her şeye rağmen direndik ve demokraside ısrar ettik. Lakin üzerimize çullanan dışarıdaki vesayet odaklarının derdi asla ve kata demokrasi değildi.
Onların kendi dışındaki ve özellikle Müslüman ülkeler için demokrasiden anladıkları, Afganistan’a ve Irak’a götürdüklerinden başkası değildir.
15 Temmuz’daki, onlara göre ‘altın vuruş’la Türkiye’de yapmak istedikleri de, Irak’takinden farklı değildi. Burada da içsavaş çıkartıp, ülkemizi paramparça edeceklerdi.
Planları, geçen asrın başındakiyle aynı, yani Türkiye’yi İç Anadolu steplerine hapsetmek, doğuda ve güneydoğuda Ermenistan ve Kürdistan kurmak, İstanbul ve Marmara’yı da ayrı özerk bir bölge haline getirmek.
Dünkü planlarını da, Atatürk’ün öncülüğündeki Türk’ün azim ve kararlılığı bozmuştu, bugün de aynı planı yine milletin azmi ve kararlılığı bozmuştur.
Dün de Amerikan yahut İngiliz mandalığını isteyenler vardı, bu günde iş, bürokratik elitlere kalsaydı dünkünden farklı olmayacaktı.
Zira asker ve sivil bürokratların birçoğu devşirilmişti ve düşmanın kılıcını sallamaktaydı. Nitekim bunların kahir ekseriyeti, uşağı oldukları ülkelere iltica edip, oralara sığındılar.
İşte bu tehlikeyi görüp yüreğinde hisseden Bahçeli ve MHP, kısır particilikten sıyrıldı ve bağımsızlık hareketinin yanında yer aldı.
Bahçeli, ülkemizin beka sorununu gördü ve başkanlık sisteminin getirilmesine öncülük etti. Böylece hainlerin çanına ot tıkadı.
Devletin her kademesine nüfuz etmiş FETÖ’yü görmemek ve anlamamak için ya serapa gafil ya da hain olmak gerekir.
ABD’nin kayığına binip FETÖ’nün borusunu öttürenlere ne demeli?
Yoksa bunlar, hâlâ ‘Yurtta sulh...’ teraneleriyle başbakanlık mı bekliyorlar?
Tankları çıplak elleriyle durduran bu asil millet durdukça, kıyamet sabahına kadar bekleseler de nafile.
Kurtuluş Savaşı’nda da Atatürk’ün emriyle; ‘hattı müdafaadan çıkıp sathı müdafaaya girişmiştik ve o satıh bütün bir vatandı’.
Aynı azim ve kararlılıkla Türkiye’nin nerelerde boy gösterdiğine dikkatinizi çekerim: Libya’dan Basra Körfezi’ne, Karabağ’dan Akdeniz’e Türk’ün gücü şahlanıyor.
Türk’ün oku yaydan çıktı; bu dem, onların sinmek, siperlenmek ve kaçmak zamanı.
Onlar istemeseler de 21. asır, Türk’ün asrı olacaktır.
Zira 100 yıldır yanan ocak hem kızıştı ve hem de sabır taşı çatladı!
Üstat Necip Fazıl’ın işaret ettiği gibi:
‘Bekleyin, görecektir, duranlar yürüyeni!
Sabredin, gelecektir, solmaz, pörsümez Yeni!
Karayel, bir kıvılcım; simsiyah oldu ocak!
Gün doğmakta, anneler ne zaman doğuracak?’
Başta FETÖ’cüler olmak üzere, tüm darbecilere hadleri, kanun dairesinde bildirilmelidir. Vatana ve millete yapılabilecek en büyük ihanet darbeciliktir. Hainin affı yoktur!
Zira bugün haini affeden, yarın, aynı hainin hışmına uğrar!
Paylaş