Fuat Bol

Örnek siyasetçi Bahçeli

15 Nisan 2024
MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, demokrasi tarihinde emsali görülmedik örnek davranışlarıyla şaşırtmaya devam ediyor.

Şaşırtıyor diyoruz zira siyaset dünyası Bahçeli gibi, dürüst, sözünün eri, mert, vatanını ve milletini her şeyin üstünde tutan (Önce vatan ve milletim, sonra partim ve daha sonra da ben diyen), yiğit, dostlukta arkadaşını önceleyen, vefalı bir muhalefet partisi liderine tanıklık etmedi, etmez de...

MHP 14. Olağan Kurultayı’nı yaptı ve Sayın Bahçeli, katılan 1295 delegenin tamamının oyunu alarak, yeniden Genel Başkan seçildi.

Bahçeli Kurultay’da yaptığı konuşmada şöyle dedi: “Sayın Cumhurbaşkanımızın bir konuşması özellikle sol cenahlarda büyük bir iştah olarak kabul edilmiştir. Buradan Cumhurbaşkanımız Sayın Tayyip Erdoğan’a diyorum; ayrılamazsın, Türk milletini yalnız bırakamazsın. Yeni yüzyılın kurtarıcı lideri olarak sizi görmek istiyoruz. Cumhur İttifakı olarak yanınızdayız.”

Dikkat buyurun! Bu sözleri, Sayın Erdoğan’ın başında bulunduğu AK Parti’nin içinden birisi dahi söylememişken, başka bir siyasi partinin lideri seslendiriyor. Bu tavır çok büyük bir erdemin ve çok üstün bir siyasi duruşun yansımasıdır.

Bu durum İslam literatüründe ‘İsar’ (en ileri derecede cömertlik) olarak tanımlanmaktadır. Türkçemizde buna ‘diğerkamlık’ ve ‘özgecilik’ denilmektedir.

Bir kimsenin cömertlikte isar derecesine ulaşabilmesi için, ikram ettiği şeye kendisinin fiilen muhtaç bulunması şart değildir; önemli olan, muhtaç olsa dahi başkasını kendisine tercih edebilecek yüksek bir ahlak anlayışına ve irade gücüne sahip bulunmasıdır.

Bakınız; insanların birbirini canlı canlı yediği siyaset arenasından değil, normal beşerî münasebetlerden bahsediyoruz. Bu cümleden olarak, İslam kaynaklarında cömertliğin üç derecesinin olduğu bildirilir.

Buna göre; bir kişinin sahip olduğu elindeki imkanların, en çok yarısını başkasına ikram etmesine sehavet (seha), yarısından fazlasını vermesine ‘cud’, sahip olduklarının tamamının başkaları için ikram edilmesine de ‘isar’ denir.

Yazının Devamını Oku

Seçim analizi -3-

13 Nisan 2024
VAKİ olanda hayır vardır diye boşuna dememişler; millet mahalli seçimlerde, çoğunlukla CHP’li başkanları tercih ederek, ana muhalefet partisine çok önemli bir prim verdi.

Bu prim, gerçekte ağır bir sorumluluğu gerektiriyor; zira başkan kalmak ve başkanlığın hakkını vermek, başkan seçilmekten çok daha zordur.

Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, 31 Mart seçimleri, her mahalli seçimde yapıldığı gibi şirazesinden çıkarıldı ve genel seçimler havasına sokuldu. Dolayısıyla bu seçimlerde muhalefet, yerel muhalefet yapmadı; belde, ilçe ve şehirlerle ilgili en küçük bir projeden, plandan ve yatırımdan söz etmedi.

Başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerimizin hayati konuları olan kentsel dönüşümden, ulaşım vb. konularından bahseden olmadı.

Bütün muhalefet partileri mahalli sorunları bırakıp genel sorunlardan, merkezi hükümeti ilgilendiren; emekli maaşı, enflasyon (hayat pahalılığı), dar gelirlilerin geçim sıkıntısı ve hatta İsrail ile ticaret bile gündeme taşınıp ‘Vur abalıya! yapıldı.

Pahalılık altında inleyen millet de denilenlere kulak asmadan bildiğini okudu ve iktidardaki AK Parti’ye ayağını denk atması için bir ders verdi. Mahalli yönetimleri teslim ettiği CHP’ye de böylece bir kredi açtı, yani imtihana tabi tuttu.

Milletimiz 90’lı yıllarda da aynı krediyi Refah Partisi’ne açmış, İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerin belediye başkanlıklarına muhalefet partisinin adaylarını getirmişti.
Refah Partili başkanlar (Erdoğan ve Gökçek) sergiledikleri üstün performanslarıyla partilerini merkezi yönetime de taşımışlardı. Yani dememiz o ki, çeyrek asırlık AK Parti iktidarının ilk kıvılcımı İstanbul ve Ankara gibi mahalli idarelerde çakmıştı.

O gün estirilen mahalli hizmet rüzgârı, AK Parti’yi iktidara taşımakla kalmadı, bu denli bir iktidarın kesintisiz, onlarca yıl sürmesine sebep oldu.

Yazının Devamını Oku

Bayram ama nasıl

10 Nisan 2024
TÜM İslam alemi olarak, başlarımız eğik, gözlerimiz yaşlı, hüzün içinde bir bayram idrak ediyoruz. Bayram, adı üstünde; coşku ve sevinç günü olması gereken bir günde elem ve ıstırap içinde kıvranmak, bir bakıma Müslümanlığımızın da göstergesi değil midir?

Övündüğümüz dinimiz olan Müslümanlığın temeli birlik ve beraberliktir. Zira yüce dinimiz, bir tarağın dişleri gibi eşit, bir binanın tuğlaları gibi birbirine kenetlenmiş, bir bedenin uzuvları gibi birbirine duyarlı olmayı emrediyor.

Birlikte rahmet, ayrılıkta azab-ı ilahi vardır diye ihtar ediyor.

Ve bu cümleden olan Yüce Rabbimiz; ‘Şükrederseniz (verilen nimetleri emrolunan yerlerde kullanırsanız), size olan nimetlerimi elbette artırırım. Yok eğer nankörlük ederseniz, şunu bilin ki, benim azabım çok şiddetlidir’ buyurmaktadır. (İbrahim Süresi, 7. ayet meali)

 Osmanlı’dan sonra başsız kalan İslam alemi, birliğini ve dirliğini yitirdiği gibi bin bir parçaya bölündü. Bölünen her bir parça da Allahü tealanın kendilerine verdiği nimetleri O’na isyanda, O’nun emir yasaklarının hilafına kullanmaktadır.

Marka Müslümanı görünümündeki bu ülkeler, sahip oldukları sayısız nimetlerin içinde, yalnızca petrolü kıssa, başta İsrail ve ABD olmak üzere tüm zalimler güruhu hizaya gelir ve işlemekte oldukları vahşeti durdurmak zorunda kalırlar ama nerede?

Haşa zulmetmez kuluna Hüda’sı, herkesin çektiği kendi cezası...

Müslümanlar, dağılıp tefrikaya düşmenin bedelini ödüyorlar. Birlik içinde olsalardı hem güçlü ve hem de onurlu olacaklardı. Dağılıp paramparça oldukları bugün ise, güç ve kudretten yoksun, zillet içinde yaşamaktadırlar.

Dikkat ediyor musunuz: Gazze’deki vahşete, İslam toplumlarından ziyade Batılı toplumlar (halklar bazında) daha duyarlı. İslam aleminin üzerine adeta ölü toprağı serpilmiş gibi, kimi toplumlarda kıpırdanmalar varsa da bu ülkelerin idarecileri ağızlarını açıp tek kelime etmiyorlar.

Yazının Devamını Oku

Seçim analizi -2-

8 Nisan 2024
31 Mart mahalli seçimlerinin sonuçlarını üç kelime ile özetlersek; ‘Tepki oyları patlaması’ şeklinde ifade edilebilir.

Seçim sonuçları il il, ilçe ilçe, belde belde ve buralardaki seçim sandıkları tek tek incelendiğinde görülecektir ki, AK Parti CHP ile değil, kendi kendisiyle, küstürdüğü kendi partilileriyle yarıştı. Bu sakil durum, Yeniden Refah Partisi’nin atağıyla birleşince en az üçe bölünen AK Parti oyları sonucunda kaybetmek mukadder oldu.

Yoksa, CHP oyunu artırmış falan değil; CHP’ye, en az yüzde 7-8 DEM Parti’nin oyları ile yine en az yüzde 6 İYİ Parti’nin oyları ve yüzde 2-3 civarında da diğer partilerden oy gitti. Bunları topladığınız zaman yüzde 15-16 dolayında bir oy ediyor.

CHP toplamda yüzde 38 oy aldığına göre; bundan toplama oylar çıkarıldığında geriye CHP’nin çıplak oyu olarak yüzde 22 oy kalır. Yani CHP kendi oylarını artırmadı, bilakis düşürdü lakin o da ‘tepki’ oylarıyla bu başarıyı yakaladı.

 Nitekim DEM Parti İstanbul adayı Meral Danış Beştaş, ‘İmamoğlu, ‘Bu oylar benimdir’ demesin sakın. Aldığı oylar onun değil. Bizim seçmenlerimiz oraya oy verdi’ diyerek CHP-DEM Parti ittifakını ifşa etti.

Beri tarafta Cumhur İttifakı oyları parçalanıp AK Parti’yi darmadağın ederken, CHP cenahında DEM Parti ve İYİ Partililerin oylarını CHP’li adaylara boca ettikleri görülüyor.

Gelelim zurnanın ‘zırt’ dediği yere; AK Parti adaylarını belirlerken belli ki objektif olarak sık dokuyup ince elemedi, eleyemedi. Bunun da başlıca sebebi AK Parti’deki bu seçici kuruldan başkası değildir.

 Sayın Erdoğan, bütün liderlerin kaderinde olduğu gibi yalnız adam! En yakınındaki kurmayları bile ona destek olmaları gerekirken belli ki köstek oluyorlar.

Bırakın birbirine haset eden yabancıları; iki öz kardeş, biri, önceki seçimde AK Parti adayı ve seçilmiş belediye başkanı. Bu seçimde başkan olan kardeş aday yapılmıyor, diğer kardeş yarışa sokuluyor. Başkan olan kardeş bu durumu kendine yediremiyor, gidip CHP’den aday olup AK Parti’nin (öz kardeşinin) karşısına dikiliyor. Sonuç AK Parti adına hüsran oluyor.

Yazının Devamını Oku

Seçim analizi -1-

6 Nisan 2024
31 Mart Mahalli seçimleri, iktidar partisinin yenilgisiyle sonuçlandı.

CHP, demokrasi tarihimizde ikinci kez 1. parti oldu (ilki Ecevit döneminde yüzde 41) ve oylarını yüzde 37.8’e çıkardı.

İktidar partisi olan AK Parti ise, bunca belediye başkanlıklarını kaybetmesine rağmen, oylarını aşağı-yukarı muhafaza etti yüzde 35.5. Nitekim bir yıl önceki genel seçimlerde AK Parti’nin oyları yüzde 36’lar civarındaydı.

Aynı genel seçimde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oyu ise yüzde 52 idi; yani başında bulunduğu partinin oylarından yüzde 16 daha fazla oy almıştı (Cumhur İttifakı oyları dahil).

Bu tablodan da anlaşılacağı üzere, millet, genel seçimlerde de iktidar partisine gerekli ikazı yapmıştı. Zira ekonomi iyi gitmiyordu; özellikle dar gelirli ve emekli, enflasyondan en fazla etkilenen kesimler olarak, mutsuzluk tablolarını sandığa yansıtmıştı. Görünen o ki, milletin sandıkta yaptığı bu uyarı pek kaale alınmadı.

Bu uyarıdan yaklaşık bir yıl sonra mahalli idareler seçimleri yapılacaktı; milletin Erdoğan’a güveni tamdı ve bu müddet esnasında eksikliklerin giderileceğini; özellikle pahalılığa bir çare bulunacağını ve düşük maaş alan emeklinin maaşının, asgari ücret seviyesine çıkarılacağını umuyor ve bekliyordu.

Bu ekonomik darlığa rağmen memurun ve memur emeklisinin maaşlarına neşter vurulmuş ve düzeltilmişti; ayrıca çalışmakta olan memura 8 bin lira seyyanen zam yapılmıştı.

Sayıları 16 milyonu bulan işçi emeklisi, Bağ-Kur emeklisi ve Bağ-Kur tarım emeklisi de aynı beklenti içinde oldu; bu olmazsa da hiç değilse, seyyanen verilen 8 bin liralık zammın 4’er bin olarak bölünüp kendilerine de verilmesini arzuladılar.

Yüksek enflasyon altında inleyen geniş halk kitleleri (çalışmakta olan ya da emekli); maaşlarımıza zam yapılmasın ama her gün artmakta olan şu pahalılık dursun; bunun önlemi alınsın diye feryat etti.

Yazının Devamını Oku

Bir ömre değil bin ömre bedel kutsal gece

3 Nisan 2024
KEREM sahibi olan Allahü tealanın bağışlaması sonsuzdur. Kul ise yokluk ve yoksunlukla malul olduğu için günaha teşnedir.

Dolayısıyla kusursuz ve günahsız kul olmaz. Nitekim Peygamberler (Allah’ın selamı onların üzerine olsun) bile ‘zelle’ (faziletli bir fiil varken, daha az faziletli olanı işlemek veya evla olanı terk etmek) işlemişlerdir. Musa aleyhisselamın kasıt olmaksızın bir adamı öldürmesi ve Sevgili Peygamberimizin (aliyhisselam) Bedir esirlerini fidye karşılığı salıvermesi bu kabil zellelerdir.

Peygamberlerin dışındaki insanların büyük çoğunluğu ise, günahkâr kullardır. İşte Allahü teala kullarını çok sevdiği ve onlara acıdığı için, bazı gün ve gecelere özel anlamlar yüklemiş ve bu zamanda yapılacak ibadetlere, sair zamanlarda yapılanlardan çok daha fazla mükafat vereceğini bildirmiştir.

Bunların başında da ‘Bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ gelmektedir. İbn Arabi Hazretleri Kur’an-ı Kerimdeki ‘Bin aydan daha hayırlı’ ifadesine dikkat kesilerek şöyle buyurur: ‘Bu ifade başka bir anlam daha içerir ki, o da bu gecenin bir sınırlama olmaksızın bin aydan ‘daha’ hayırlı olmasıdır.

Bununla birlikte bin aya ilave olan kısım (daha) belirsizdir ve dolayısıyla nerede biteceği bilinemez. Allahü teala Kadir Gecesi’nin bin aya bedel olabileceğini söylememiş, herhangi bir vakit belirtmeksizin bin aydan daha üstün saymıştır. Bu geceye ulaşan kul, bin seneden fazla (ama) belirsiz olan bu sürede ihlaslı bir halde Rabbine itaat etmiş gibidir’.

Dolayısıyla bu mübarek geceye kavuşan kişi agah (uyanık, gafletten beri) olmalı ve onu, tövbe ve istiğfarla (af dilemekle), ibadetle ve yakarışla geçirmelidir.

Allahü tealanın mağfiretinin (bağışlamasının) sonsuzluğunun idrakinde olan İslam büyükleri, bundan dolayıdır ki her geceyi Kadir, her karşılaştıkları insanı Hızır bilmiş ve öyle davranmışlardır ve bunun karşılığını da hesapsız (ölçüsüz) almışlardır.

Nitekim Cenab-ı Hak, Sevgili Peygamberine şöyle hitap eder: ‘Senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetsin diye.’ Bununla birlikte Müslim ve Nesai, Ebu Hureyre’den (Radıyallahu anh) Hz. Peygamber aleyhisselamın şöyle dediğini aktarır: ‘Kim iman ederek ve Allah’tan umarak o geceye kavuşursa ve onu ayakta geçirirse, onun geçmiş ve gelecek günahları bağışlanır ve onun günahı mahcup olamayacak şekilde örtülür.

Bundan daha büyük müjde olabilir mi?

Yazının Devamını Oku

Aman dikkat

30 Mart 2024
YARIN mahalli seçimler için sandık başına gideceğiz.

Yerel (mahalli) hizmetlerimizi görecek belediye başkanlarını ve onların kurullarını seçeceğiz.

Yenilgiye doymayan birileri, muhtar seçimi ile Cumhurbaşkanı seçimini, bilerek ve isteyerek karıştırıyor ve yerel seçimleri, genel seçim havasına sokmak istiyor. Bu sakil durum, bizim demokrasiyi ne denli özümsemeyişimizle yakından ilgilidir.

Bunun da manası, bizim gerçek demokrasiye geçmemiz ve onu sindirebilmemiz için daha kırk fırın ekmek yememiz lazım.

Bu hazımsızlar güruhuna göre; kendi yandaşları veya partileri kazanırsa ‘Yaşasın demokrasi!’, kaybederse ‘Hastaya ilaç sorulursa böyle olur’, ‘Profesörün oyu ile çobanın oyu eşit olursa, başka ne bekliyorsunuz?’ gibi yaveleri gevelerler.

Malum, daha dün ülkemiz uçurumun kenarından döndü. İntikam ateşiyle yanıp tutuşan düşman, aportta beklemektedir (fırsat kollamaktadır). FETÖ denilen  Haşhaşilerin,  başta ABD olmak üzere Avrupa’da nasıl himaye görüp desteklendikleri bilinmektedir.

Sittin senedir, içimizde yeşertilen ve tüm devlet müesseselerinin kılcallarına değin nüfuz ettirilen bu ayrık otları öyle üç-beş yılda temizlenemez.

Bu pespaye güruhtan bir tekinin bile pişmanlık duyduğunu ve yolundan döndüğünü görmedik. Hemen hepsi sütre gerisinde bekliyorlar. Malum, takiye bunların en önemli özelliğidir. Asla oldukları gibi görülmezler.

Nerede bir güç odağı varsa oraya girer ve o gücü ele geçirmeye çalışırlar. Koca devlete nüfuz edip, onu ele geçirmeye yeltenen bu kişilerin, spor kulüplerine kadar her kurum ve kuruluşa nasıl el attıklarını ve onları nasıl manipüle etmeye çalıştıklarını gördük.

Yazının Devamını Oku

İstanbul kaybetmemeli

27 Mart 2024
Dünya tek bir devletten ibaret olsa başkenti İstanbul olurdu denilen, alemin gözdesi bu kutlu belde Türkiye’mizin de kalbi mesabesindedir.

İstanbul’umuz, kendisine yakışmayan ehil olmayan yöneticiler eliyle kirletildi ve adeta koca bir köy haline getirildi. Dünya incisi bu şehir, havası solunamayan, çamur deryası yollarında yürünemeyen, aylar boyunca suları akmayan, hemen her gün saatler boyunca elektriği kesilen, çöpleri toplanamadığından her köşe başında çöp dağları oluşan mezbeleliğe dönüştürülmüştü.

CHP zihniyeti marifetiyle, ülkemizin kalbi bu nahoş, çirkinler çirkini hale getirilmişti. Kalbi bu durumda olan ülkenin diğer şehirlerinin halini varın siz hesap edin.

İlk defa, ANAP’lı Bedrettin Dalan, ağır hasta olan İstanbul’u ameliyat masasına yatırarak neşter vurdu. Pis kokan ve pislik götüren Haliç’i gözlerim gibi masmavi yapacağım diyerek işe koyulan Dalan’ın hizmetleri. Lakin kısa bir zaman sonra siyaset rüzgârı ters taraftan esti ve CHP zihniyeti yeniden şehri teslim aldı. CHP’li Nurettin Sözen döneminde İstanbul, yukarıda zikredilen hale sokuldu. Adeta bir kâbus gibi çöktükleri bu şehrin semasından aylar boyunca bir damla yağmur bile yağmadı.

Yaşanılamaz şehir haline getirilen İstanbul’umuza Erdoğan, Hızır gibi yetişti ve başlattığı hizmet seferberliği ile Dalan’ın ameliyat masasına yatırdığı şehri ayağa kaldırdı.

1994-2019 arası dönemde AK Parti iktidarları boyunca İstanbul’a sayısız hizmetler yapıldı.

Burada da merhum Kadir Topbaş Bey’in hummalı çalışmalarını hatırlamalıyız. Merkezi idarenin de yardımıyla bütün şehirlerimiz gibi İstanbul’un da yıldızı parladı, gelişti ve modern bir görünüme kavuştu.  Bunca sayısız hizmete rağmen, 2019 yılında yapılan mahalli idare seçimlerinde İstanbul’u CHP kazandı, o günden bugüne kadar geçen beş yıl içerisinde İstanbul’da hizmet yine unutuldu ve koca kent kelimenin tam anlamıyla ‘fetret’ devrini yaşadı.

Büyükşehir Belediye Başkanlığına seçilen Ekrem İmamoğlu, tipik bir kifayetsiz muhteris olarak, İstanbul’un dışında her şeyle ilgilendi ama dünyanın incisi bu şehri yüzüstü bıraktı.

İstanbullu karda-kışta, fırtınada yollarda canıyla uğraşırken, o, İngiliz Sefiri ile Boğaz’da balıkçıda demleniyordu. Şimdi de belediye imkanlarıyla ele geçirdiği partisiyle birlikte hem İstanbul’da ve hem de Türkiye’nin diğer yerlerinde DEM’lenmeyi marifet biliyor!

Yazının Devamını Oku