Paylaş
Ortada 42 yıldır bir Kuzey Kıbrıs, 33 yıldır bir KKTC yokmuş gibi, adanın tümünü temsil eder şekilde Avrupa Birliği’ne (AB) tam üye durumunda...
Annan Planı’nı reddettiği halde tam üyelikle ödüllendirilmiş bir Güney Kıbrıs var...
AB arkasında durmaya devam ediyor.
Buna güvenerek, KKTC’yi ortadan kaldıracak, zamanla Kıbrıs Türklerini içinde eritecek veya göçe zorlayacak, Karpaz’ı egemenliğine alarak stratejik konumunu güçlendirecek, ada etrafında Doğu Akdeniz gaz kaynaklarını tekeline alacak bir pazarlık yürütüyor.
Bununla da kalmayıp Türk askerinin adadan çekilmesini ve Türkiye’nin garantörlüğünün de kaldırılmasını talep ediyor.
Bu koşullarda varılacak bir anlaşma KKTC’nin kazanımlarının, Kıbrıs Türk’ünün sonu olacağı gibi Türkiye’nin Akdeniz’deki varlığı ve güvenliğini de ciddi biçimde tehdit eder.
BÜYÜKANNENİN ÇEYİZİ
Kıbrıs’ın önemini ünlü tarihçimiz Prof. Dr. İlber Ortaylı, Türkiye Barolar Birliği ve Milli Mücadele Düşünce Merkezi’nin düzenlediği panelde çarpıcı bir şekilde şöyle özetlemiş:
“Ortadoğu’daki verileri kabul etmek durumundayız. Kıbrıs’tan çıkmamız bu anlamda söz konusu olmaz... Kıbrıs’ta milletlerarası bir müdahaleye izin vermemeliyiz. Büyükannesinin çeyizini dağıtan deli kız gibi davranmamalıyız. Kıbrıs olmazsa Türkiye boğulur. İnsanlar burnunuzun dibinde göçmen oluyorsa bunu düşünmemiz gerekir.”
TÜRKİYE’NİN GARANTÖRLÜĞÜ
Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, KKTC’yi yok edip Kıbrıs Türklerini egemenliği altına almasının önündeki en büyük iki engel; Türkiye’nin garantörlüğü ve Türk askerinin adadaki varlığıdır.
Kıbrıs Türk’ü, adada 1974’ten beri güven içinde yaşayabiliyorsa nedeni bu iki güvencedir.
Rum tarafının, Kıbrıs Türk’ü için yaşamsal önemdeki bu iki güvenceyi kolayca kaldırabileceğini düşünmesi gerçekçi değildir.
BİRLEŞME
Dikkat çeken bir nokta da Batı dünyasının, her tarafı bölerken Kıbrıs’ı birleştirmeye çalışmasıdır. Yugoslavya’nın etnik temelli olarak kanlı, Çekoslovakya’nın kansız bölündüğü, Irak ve Suriye’nin ABD öncülüğündeki müdahale ile üç parçaya ayrıldığı, Türkiye’nin Türk ve Kürt diye bölünmeye çalışıldığı bir süreçte, Kıbrıs’ta Türklerin ve Rumların, iki ayrı din ve milletten olmalarına rağmen birleştirmeye çalışılması, hiçbir yönden olmasa, zamanlama yönünden düşündürücüdür.
EŞİTLİĞE DAYALI ÇÖZÜM
Kıbrıs’ta Türk tarafının öteden beri savunduğu tez, eşitliğe dayalı, ‘iki kesimli, iki toplumlu, iki demokrasili’ çözümdür.
Rum tarafı, Yunanistan ve arkalarında Avrupa devletleri, hiçbir zaman bu çözümü kabul etmemiştir. Her müzakere döneminde, daha fazla toprak verilmesini, Türk askerinin adadan çekilmesini, Türkiye’nin garantör olmadığının kabul edilmesini istemişler ve bunda ısrar etmişlerdir. Rum tarafının yaklaşımında, esasen Türk tarafının tezini değiştirmesini gerektirecek yeni bir adım yoktur. Aksine masaya, Türk tarafının aleyhine hükümlerle dolu Annan Planı’ndan bile daha geri öneriler getirmişlerdir.
Kıbrıs konusunda, Rum yönetimi ve AB cephesinde yeni bir şey yoktur.
Paylaş