Çağdaş uygarlık düzeyi

TÜRK halkı, 15 Temmuz kanlı darbe girişimi karşısında demokratik–laik Cumhuriyet’e sahip çıktı, darbe girişimini önledi.

Haberin Devamı


15 Temmuz’un bedeli ağır olsa da en büyük kazanımı bence budur.

 

O gece ortaya çıkan gerçek, büyük Atatürk’ün kurduğu ve “En büyük eserim” diyerek gençliğe emanet ettiği Türkiye için çizdiği rotanın ve gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyi hedefinin Türk milleti tarafından çoktan benimsendiğidir.

 

Halk, askeri vesayete de demokrasiyi ve laikliği yıkarak kurulacak çağdışı din devletine, imamlar rejimine de karşı çıkmış, hayatı pahasına demokratik-laik rejim tercihini ortaya koymuş, Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak ve hatta aşmak için yoluna devam etmesini istemiştir.
Siyaset kurumuna düşen, bu yolda atılabilecek bütün adımları atmasıdır.

 

Haberin Devamı

Bugün askeri vesayetten söz etmek mümkün olmadığı gibi, 15 Temmuz itibarıyla çok önemli bir tehlikeyi bertaraf etmiş ve büyük bir kamburdan da kurtulmuştur.

 

Siyaset kurumunun bundan sonra atacağı adımlar, demokratik-laik rejimi güçlendirmek olmalıdır. Demokrasiyi, örgütlenme ve siyasete katılma kanallarını çoğaltarak, siyasi partileri demokratikleştirerek askeri müdahale olasılıklarını, laikliği güçlendirerek de dinin siyasete hâkimiyet kuracağı zemini ortadan kaldırmalıdır.

 

Türkiye sık sık darbe ve darbe girişimlerine maruz kalsa de demokrasisiyle, laik devlet niteliğiyle Ortadoğu’da doğru temeller üzerine kurulmuş tek ülkedir.
Batı’nın hatası, Türkiye’nin bu özelliklerini destekleyecek yerde, aksine ortadan kaldıracak laiklik ve demokrasi karşıtı, FETÖ gibi örgütlerden medet umması, desteklemesi ve desteklemiyor gibi görünse de en azından seyirci kaldığın gizlememesidir. Bu yolla Ortadoğu ülkelerine ‘yeni model’ üreteceğini sanması, düştüğü en büyük yanlışlardan biridir.

 

Çağdaş uygarlık düzeyi diyerek Batı’nın demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, ekonomik refah, gelir dağılımı dengesi gibi değerlerini esas alarak Avrupa Birliği’ne (AB) üye olmaya çalışan Türkiye yerine, FETÖ gibi demokrasi ve laiklik karşıtı bir örgütlenmeyi Ortadoğu için ‘ılımlı İslam’ ambalajıyla bir ‘model’ yapmaya girişmesi, kendi değerlerini inkârdan, ikiyüzlü bir politika izlemekten başka bir şey değildir.

 

Haberin Devamı

15 Temmuz’da Türk halkı bunu bozmuş ve yürüyeceği yolu tüm dünyaya göstermiştir. Bu mesajın artık ABD ve AB tarafından alınmış olması gerekir.

 

AB’NİN TEKELİNDE DEĞİL

 

Türkiye, Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık hedefiyle uyumlu olarak tercihini AB’den yana yapmış ilk ülkelerden biridir. Tam 53 yıldır üye olmak için AB kapısında bekletiliyor.

 

Özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra AB’ye tam üye yapılan ülkelere bakıldığında, Türkiye’nin tam üyeliği çoktan hak ettiği rahatlıkla söylenebilir. Eğer bugün Türkiye AB üyesi değilse ve hâlâ kapıda bekletiliyorsa, bunun sorumlusu çok büyük ölçüde AB’dir.

 

AB ifade etmese de bu karşı tutumun temel nedenlerinden biri, belki de en önemlisi, Türkiye nüfusunun –azınlıklar ihmal edilirse- Müslüman oluşudur.
Türkiye, 1963’te olduğu gibi 1980’lerin sonunda ve 2000’lerin başında AB üyeliği konusunda ısrarlı olur ve o yönde önemli reformlar yaparken, AB’yi demokratik-laik rejimin, ulusal birliğin ve toprak bütünlüğünün garantisi olarak görmüştür. Buna karşın AB, Türkiye’yi sürekli itmiştir.

 

Haberin Devamı

Türkiye, AB değerlerini yakalama ve hayata geçirme amacı ve adımlarından vazgeçmemelidir. AB değerleri olarak bilinen değerler AB’nin tekelinde değildir.

 

Bu değerleri yaşama geçirmek için AB üyesi olmak da şart değildir.

 

Merkez sağın eski liderlerinden, eski Başbakan Mesut Yılmaz’ın dünkü Hürriyet’te yayımlanan röportajı, içerdiği saptamalar ve öneriler bakımından çok önemli ve dikkat çekiciydi. Yılmaz’ın da vurguladığı gibi bu değerleri yakalayıp hayata geçirdikten sonra, AB, Türkiye’nin üyeliğini reddederse, bu onların tarihi sorumluluğu olacak; Türkiye, Atatürk’ün gösterdiği yolda yürümeye devam edecektir.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları