Paylaş
Biri, başına ABD’nin çektiği Türkiye, İngiltere, Almanya, Fransa, Suudi Arabistan’ın da dahil olduğu büyük koalisyon, diğeri ise Rusya, İran ve Şam yönetiminin oluşturduğu koalisyon.
Türkiye dahil olduğu koalisyonun öncülüğünü yapan ABD ile bir mesafe alamadı.
ABD, Türkiye’nin güvenlik sorunları başta olmak üzere Suriye konusundaki taleplerine destek vermedi, hatta bazı alanlarda engel oldu... Türkiye ancak Rusya ile uçak krizini çözdükten sonra hareket alanını genişletebildi. Rusya ve İran’la kurduğu temas, ABD’nin de tutumunu etkiledi. Türkiye’nin diplomatik atağıyla oluşturduğu yeni ortamda ABD’yle belli bir uzlaşma sağlayarak Fırat Kalkanı operasyonuna başladı.
Türkiye, Irak sorununda olduğu gibi Suriye sorununda da koalisyona destek olmakla birlikte, kara gücüyle bu ülkelere girmekten özenle uzak durdu. Ta ki, PKK-PYD-YPG’nin Türkiye-Suriye sınırının tamamını kontrolleri altına alıp, bir koridor oluşturmaya yönelmelerine kadar. Bu aşamadan sonra Türkiye Cerablus’a önük operasyonu başlattı, hem IŞİD’i sınırdan uzaklaştırdı hem de PKK-PYD koridorunu engelledi.
GÜVEN OLUŞMADI
Türkiye, Fırat Kalkanı operasyonunu büyük riskler üstlenerek yürütüyor.
Tahmin edildiği gibi bir yandan PKK’nın bir yandan IŞİD’in terör saldırılarıyla karşı karşıya...
ABD de Türkiye’nin bu operasyonuna IŞİD’e karşı çok sınır hava desteği verdi ama harekâtı büyük ölçüde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve desteklediği ÖSO yürüttü.
TSK unsurlarının ÖSO ile birlikte Menbiç’e dayanmasıyla, ABD’nin pozisyonu da değişmeye başladı. ABD, TSK’nın daha güneye inmesine soğuk bakıyor.
TSK’nın PKK-PYD-YPG güçlerine müdahale etmesini istemiyor.
Ağırlığını bu cepheden yana koyuyor.
Türkiye bir yandan içeride saldırılarını artıran PKK ile kentte ve kırsalda mücadele ederken bir yandan da Suriye topraklarında mücadele veriyor.
ABD her ne kadar Türkiye’nin Fırat Kalkanı operasyonunu desteklediğini açıklasa da Ankara’da tam bir güven oluşturabilmiş değil.
Güvensizliğin iki nedeni var:
Birincisi, ABD’nin YPG’ye desteklemeye devam etmesi ve edeceğini ısrarla vurgulaması.
İkincisi, 15 Temmuz kanlı darbe girişimine karşın, FETÖ’yle ilgili Türkiye’nin beklediği destek konusunda ayak sürümesi.
Biri Türkiye’yi bölmeye diğeri tümüyle ele geçirmeye dönük iki terör örgütü konusunda ABD’nin aldığı pozisyon Ankara’da güvensizlik yaratmaya devam ediyor.
ABD’NİN POZİSYONU
ABD, IŞİD’in Cerablus’tan çıkarılıp Türkiye’nin sınırının güvenceye alınmasından memnun olduğunu açıkladı. Ancak, bu harekâtın Menbiç ve El Bab’a kadar uzanmasına karşı. Orada YPG’yi koruyup kolluyor.
ABD Başkanı Obama’nın, Çin’deki G-20 Zirvesi’nde yaptığı görüşmede Rakka konusunda ortak bir şeyler yapmak istediklerini açıkladığını Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan söyledi. Ayrıca Türkiye’nin hazır olduğunu ifade ettiğini de belirtti. Ayrıca Erdoğan, Musul ve çevresini de konu ederek daha geniş bir işbirliğinden söz etti.
Ancak, Obama’nın bunun arkasını getirip getirmeyeceği şüpheli...
ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass’ın, bir grup meslektaşımızla yaptığı sohbette verdiği mesajlar ilginç...
Bass, “Musul’a yapılacak bir operasyonda belirgin bir Türk askeri varlığı olmasını beklemiyorum” dedi.
Büyükelçi, aynı şeyi Rakka için de ifade etti. “Benzer şekilde Rakka’da da Türk ve ABD askerlerinin karada geniş katkısının olacağı bir operasyon öngörmüyorum” dedi.
Bu diplomatik ifadelerin anlamı, ABD’nin Türk askerinin Musul ve Rakka’ya girmesini istemediğidir. Başkan Obama bu konularda belki de mevcut durumu idare edip, kararları yeni başkana bırakmayı planlıyor olabilir.
Türkiye’nin amacı Musul veya Rakka’yı almak değil elbette...
Çok açık ki Ankara, IŞİD’le birlikte PKK-PYD-YPG’nin Türkiye’nin güneydoğusunu koparmayı hedefleyen KCK projesine engel olmak...
ABD Dışişleri Sözcüsü Toner, “YPG’yi desteklemeye devam edeceğiz” diyor. PYD Başkanı Salih Müslüm, “ABD ile anlaşmamız var, biz istesek bile ABD bazı yerlerden çekilmemizi istemez” diyor.
Büyükelçi Bass, Suriye’de otonom veya bağımsız Kürt bölgesini kesinlikle desteklemediklerini söylüyor. Bunu söylerken Türkiye’de bazı kesimlerin bu konuda şüpheleri olduğunu da belirtiyor. Fiili durum ve açıklamalara bakınca, Ankara’daki durum şüphenin de ötesinde kaygıya dönüşmüş durumda...
Bu nedenle güven oluşmuyor.
Paylaş